ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)
Kadına yönelik şiddet ve cinayet vakalarını değerlendiren
Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Aslı Pasinli, bu vakaların
giderek arttığına dikkat çekerek, “Toplumu etkileyecek durumları olan
insanların söyledikleri, kadına yönelik şiddeti yönlendirebilecek ya da
körükleyebilecek nitelikte olabiliyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve cinayet neredeyse her
gün katlanarak devam ediyor. Egemenlerin kadına dönük tavır ve tutumlarından da
cesaret alan erkeklerin işlediği cinayetlerin, cezasızlıkla sonuçlandırılması
bu cinayetlerin artmasına kaynak sağlamaktadır. Yine kadınların erkek şiddetine
maruz kalması da aynı kaynaktan beslenmektedir. Konuya ilişkin konuştuğumuz
Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Aslı Pasinli, Türkiye’de
kadına yönelik şiddetin neden arttığını ve buna karşı nasıl mücadele edilmesi
gerektiğini değerlendirdi.
‘MAHKEMELER, KADINLARI YILDIRABİLİYOR’
Türkiye’nin 2011 yılında kadına karşı şiddetin önlenmesine
ilişkin İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladığını hatırlatan Av. Pasinli, “Bu
sözleşmenin taraf devletleri kadına karşı şiddetin kendi ülkelerindeki
dinamikleri harekete geçirerek önlenmesine dair bir yükümlülük yüklenmiştir. Türkiye
bu sözleşmeyi çekincesiz bir şekilde imzaladığı için böyle bir sorumluluğu da
uluslararası mevzuatta da yerleşik durumda. Türkiye daha sonra iç hukukta da
‘6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’u
harekete geçirerek 2012 yasalaştırdı. Buna ilişkin iç hukukta da dayanak yapılan
yasa budur” dedi.
Kadına karşı şiddet konusunda toplumun bütün dinamiklerini
gözlemleyip iyi okumak gerektiğini aktaran Av. Pasinli, konuşmasına şöyle devam
etti: “İstanbul Sözleşmesi’ndeki ‘Bunun sadece hukuki ayağı baz alınmamalı,
toplumun tüm dinamiklerinin harekete geçirilmesi lazım’ vurgusu, eğitim ve
diğer tüm ayaklar, bu alanda çalışan STK’lar, dernekler, odalar topyekun
kolektif bir çalışma ortaya çıkarmak zorunda. Çünkü biz takip ettiğimiz
vakalarda dosyanın başka bir ayağının eksikliğini görüyoruz. Bu eksikler ya
raporlamayla ilgili oluyor ya da bu kadar uzun süren bir sürecin kadında bir
yılma hali yarattığını görüyoruz. Çünkü kadınlar yaşadıkları cinsel
saldırılardan dolayı merkezimize başvurular yapıyor ve bu başvuru süreçleri
ilerlerken mahkeme aşamasına gelene kadar kadın o kadar çok yere sürükleniyor
ki bir süre sonra bu sürüklenmeden ve kendisini inandırma kaygısı ona
dayatıldığı için bir yılma hali söz konusu olabiliyor.”
TOPLUMSAL DİNAMİKLER HAREKETE GEÇMELİ
Av. Pasinli şunları ekledi: “Bu tarz dosyalarda şikayetinden
vazgeçme noktasına gelen kadınlar oluyor. Bu önemli bir kriter. Mahkemenin
kovuşturmanın orta aşmasına gelmiş bir dosyada, müştekinin şikayetinden
vazgeçmiş olmasını sadece ona ait bir değerlendirme olarak görmemek lazım. Çünkü
kadının yürüttüğü süreç bazen onu buna mecbur bırakılıyor. Bir yılma haline
geldiği için kadın bundan vazgeçmek zorunda bırakılıyor. Ya da tehditler,
etraftan gelen toplumsal baskılar kadına bu adımı attırıyor. O yüzden de bu
tarz dosyaları takip ederken, mümkün mertebe kadın merkezi olarak kalabalık bir
şekilde takip ederiz. Çünkü kadın açısından olduğu kadar avukatlar açısından ciddi
bir tehlikeyi biz orada gözlemliyoruz. Haliyle basının da artık bu durumu
görünür kılma tartışmasını artık bitirmek gerekiyor çünkü şiddet arttı ve
planlama buna göre yapılmalı. Bu konuya dair acil eylem planları yaparak
toplumdaki tüm dinamikleri acilen harekete geçirmek gerekiyor. Kadına yönelik
şiddet çalışmaları da bu şekilde yürütülmesi lazım.”
‘DURUŞMALARDA SANIĞIN KİM OLDUĞUNU KARIŞTIRIYORUZ!’
Mahkeme süreçleri hakkında da bilgi veren Av. Pasinli,
kadınların bu sürece ulaştıklarında devam eden toplum baskısının katlanarak arttığına
dikkat çekti. Bu durumu kendilerinin de mahkeme salonlarında gözlemleyebildiğini
belirten Av. Pasinli, şunları aktardı: “Yargılama aşamasında sürekli kadından
yaşadığı şeyi ispatlaması isteniyor. Çoğu zaman takip ettiğimiz duruşmalarda
sanığın kim olduğunu karıştırıyoruz! Çoğu zaman kadına bir inanma hali var ve
kadın bunu hissediyor. Birkaç anlatma kadında tekrar bir travmaya yol açıyor. Yılmadan
kastım da buydu. Kadın, çok fazla mecraya gitmek zorunda bırakılıyor. Ayrıca
mahkeme heyetlerinden çoğu zaman cinsiyetçi sorularla yöneltiliyor. Müdahale
etmemize rağmen bu sorular geri alınmıyor. O yüzden kadına karşı
geliştirilen ‘Sana inanmıyoruz, bize
kendini ispat et’ tavrı elbette ki onda travmayı derinleştirebiliyor.”
KADINLAR HER YERDE ŞİDDET UĞRUYOR
“Ortada bir şiddet varsa ve bu da tüm toplumun sorunuysa, bu
toplumdaki bütün ayakların tarzı ve tavrı olduğunu çok rahat görebiliyoruz”
diyen Av. Pasinli, “Kadın yaşadığı şiddeti ve onun artçılarını sadece mahkeme
de değil, hastane ve benzeri kamu kuruluşlarına gittiğinde de görüyor. Şiddete
ilişkin bir raporlama istediğimiz zaman, çoğu zaman engellerle karşı karşıya
kalıyoruz. Ya da güvenlik görevleri tarafından kadına ‘Kocandır, bir tokat
atmış, ne olacak? Bunun için hastaneden rapor almaya mı geldin?’ gibi sözlerin
sarf edildiğini ve kadını geri göndermeye çalışıldığına ben kendi gözlerimle
şahit oldum. Yine emniyet müdürlüklerin kadınların şikayet başvuruları
alınırken aynı sıkıntılar ve tavır ile yüz yüze kaldığımız oluyor. Bu
Türkiye’nin yaygın bir sorunu olduğu için tüm makamların ve kademelerin ortak
tavrı ve sonucu böyle oluyor” şeklinde konuştu.
‘KADINLAR KOLEKTİF ÇALIŞMA YÜRÜTMELİ’
Kadına karşı şiddet ve cinayetlerin durdurulmasına için
devlet eliyle yürütülen çalışmaların yetmediğine işaret eden Av. Pasinli, şu
değerlendirmelerde bulundu: “Bu çalışmalar yürütülürken sadece bakanlığın
değil, bu alanda faaliyet gösteren kadın örgütlerinin de görüşleri alınmalı. Bu
örgütlerle beraber kolektif bir çalışma yapılmak zorunda. Bu alanda sahada
pratik çalışma yürüten kadınları illegal bırakıp, sadece kurumlar üzerinden
bunu götürmek çok mantıklı değil. Dolayısıyla sahada pratik çalışmanın içinde
olan kadınların deneyimleri üzerinden bir dayanışma ağı gelişmek zorunda. Çalışmaların
odak noktası en azından böyle belirlenmeli. Türkiye de böyle bir bütünleşme
olmadığı ayrı alanlarda yürüyen çalışmalar görüyoruz. Çözümün bir arada
olmaktan geçtiğini vurgulamak gerekiyor.”
‘KADINA ŞİDDET KATEGORİZE EDİLİYOR’
Kadına dönük şiddetin kategorize edilmemesi gerektiğini savunan
Av. Pasinli, şiddetin sadece köyde, eğitimsiz insanlar arasında ya da ekonomik
geliri düşük ortamlarda yaşandığına dair oluşan algının yanlış olduğunun altını
çizdi. Bu kategorizeyi yapan kesimlerin şiddete bir gerekçelendirme yapmak niyetinde
olduklarını belirten Av. Pasinli, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Şunun
vurgusunu tekrar yapmak gerekiyor; Şiddet ne ekonomik geliri düşük olan ne
eğitimin az olmasından ne de köylük kırsal alanlardan kaynaklanan bir durum
değil. Yapılan istatistikler de bizlere eğitim düzeyi gayet yüksek, ekonomik
olarak iyi bir seviyede olan insanların dahi şiddet uygulandıklarını ya da
maruz kaldıklarını gösteriyor. Eğitimli ve ekonomik özgürlüğü olan kadınlar
şiddete maruz kalmıyor diye bir şey yok. Bu da toplumun yanlış anladığı bir
bilgi aslında. Çünkü bu kadınlar da şiddete maruz kalabiliyorlar. Şiddet
dediğimiz zaman toplumda hiçbir kalemlendirme yapmaksızın herkesi sorunudur.”
‘BASIN, TOPLUMSAL REFLEKSİ YÖNLENDİREBİLİYOR’
Basının kadına yönelik şiddet konusunu işlemesinin
toplumunda ciddi reflekslerin gelişmesine önayak olduğunu söyleyen Av. Pasinli,
şöyle devam etti: “Nevin Yıldırım, Çilem Doğan veya Diyarbakır’daki bazı
dosyalarda basının çalışmaları önayak oldu. Basının bu konuyu nasıl işlediği
toplum refleksini belirlerken önemli bir kriter haline gelebiliyor. Bu sorun
aslında eğitim kurumlarından tutalım da, hastanelere, yargıya kadar herkesin
ortak sorunudur ve buna yönelik çözümler geliştirilmek zorunda.”
ALGI YÖNETİMİ OLUŞTURULUYOR
Toplumda yönlendirici pozisyonunda olan şahsiyetlerin kadına
yönelik şiddet ve cinayetleri körükleyen açıklamalarda bulunduklarını ifade
eden Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Aslı Pasinli, konuşmasını
şu sözlerle tamamladı: “Toplumun kendisine örnek aldığı ya da karizmatik
bulduğu bazı profiller oluyor. Bu profillerin söylemleri, yaşam şekilleri basına
veya topluma yansıyan kareleri bir algı yönetimi haline dönüşebiliyor. Öncü
karakter diyebileceğimiz insanların kadına karşı şiddetin ortadan
kaldırılmasına dönük açıklamalar yapması, toplumda farkındalık oluşması için verdikleri
demeçler yönlendirici olabilir. Dolayısıyla toplumu etkileyecek durumları olan
insanların konuşmalarına dikkat etmeleri gerekiyor. Bu kişilerin söyleyecekleri
her şeyin toplumu yönlendirebilecek ya da körükleyebilecekleri nitelikte
olacağı gözden kaçırılmamalı. Çünkü toplumun önemsediği kişilerin beyanları
belirgin olabiliyor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder