ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)
Kürtlerin ulusal birliğini sağlamak için dört parça
Kürdistan’daki siyasi oluşumların içinde yer aldığı ve uzun zamandır yürütülen Ulusal
Kongre çalışmaları, Efrîne’e yapılan askeri saldırılarla birlikte tekrar
gündeme geldi. Kürt halkına dönük geliştirilen her saldırıda, ulusal birliğin
resmî bir statüye kavuşmasının ne kadar elzem bir konu olduğu birliğin bileşenleri
tarafından saptanmıştı. Efrîn’e saldırıların yoğunlaştığı bu süreçte ulusal
birliğin Kürt halkı bakımından önemini, yaratacağı kazanımları, Ulusal Kongre
çalışmalarının ne aşamada olduğunu ve Güney Kürdistan yönetiminin tutumunu Demokratik
Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk ANF’ye
değerlendirdi.
Ajansımızın kendisiyle yaptığı söyleşide soruları yanıtlayan
Öztürk, Kürtlerin ulusal birliklerini sağlamaktan başka bir şanslarının
olmadığını vurgulayarak, “Halkımız nezdinde bir parçalanma söz konusu değil.
Önemli olan zihinlerdeki bölünmüşlüğün ortadan kalkmasıdır” dedi.
ULUSAL BİRLİK, BİLİNCE ÇIKMALI
- Kürtler arasında
kalıcı bir statünün gelişmesi için süregelen ‘ulusal birlik’ tartışması var.
Bununla ilgili defalarca toplantılar yapıldı. Özellikle kimi tarihler bu statünün
sağlanması için yakıcı gerekçeler olmuştu; Kobanê, Kerkük, Rojhilat ayaklanması
ve son olarak Efrîn. Tüm bunlara rağmen Ulusal Kongre’nin olgunlaşamamasının
nedenleri nelerdir?
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan da ulusal birliğin
önemini çoğu kez vurguladı. 2013’te bununla ilgili kimi çalışmalar oldu, belli
bir aşamaya da geldi ama ne yazık ki yine gerçekleşemedi. Bunun nedenini de
aslında kongrenin toplanması için bir araya gelen siyasi partilerin farklı
ideolojik ve politik tutumlardan kaynaklı olarak belirlemek gerekir. Bizlerde,
bu yüzden bu birliği halkımız arasında gerçekleştirmek için çaba sarf etmememiz
gerekiyor. Çünkü halkımız nezdinde bir parçalanma söz konusu değil. Önemli olan
zihinlerdeki bölünmüşlüğü ortadan kaldırmak. Bugün siyasi partilerin farklı bir
ideolojileri, düşünceleri, sistem kurma anlayışları ve buna paralel olarak
mücadele hatları olabilir ama içinde bulunduğumuz gerçeklik bir daha
göstermiştir ki Kürt halkı nerede olursa olsun ortaya bir irade koyduğunda hep
saldırıya uğramıştır. Mesela Güney’deki referandum öncesinde Türkiye hükümeti
ile Güney hükümeti arasında çok samimi ilişkiler söz konusuydu. Ama ne zaman ki
referandum kararı alındı, Türk hükümetinin Güney halkımıza ciddi manada
aşağılayıcı hakaretleri ve tehdit söylemleri oldu. Bu, ilişkileriniz ne kadar
iyi olursa olsun, iradenizi beyan ettikten sonra çok kolay Türk hükümetinin
gazabına uğrayacağınız anlamına geliyor. Dolayısıyla ulusal birliğin
gerçekleşmesi için öncelikle Kürt halkında ulusal bir bilincin oluşması
gerekiyor. Çünkü biliyorsunuz ki referandum tartışmaları sürerken ve
sonuçlandığında Kürdistan’ın sömürge olduğu dört devlet arasında bir söz
birliği oldu ve aynı tehditler dile getirildi. Referandumun sonuçlarını boşa
çıkarmak için kendi misyonlarına denk düşecek biçimde ağız birliği yaparak,
Kürtlerin iradelerini hiçe saydılar. Bunu yadırgamak için de söylemiyorum.
Zaten onlardan beklenen de bu.
Böyle bir durum karşısında bize düşen de bir birliktelik oluşturabilmemiz.
Bizim de tek vücut olabilmemiz. İşgalci ve emperyal anlayışlara karşı ulusal
birlik temelinde cevap olabilmemizdir. Belki her konuda anlaşamayabiliriz fakat
mesela ulusal değerlerimize saldırı olduğunda birlik ve beraberliğimizden ödün
vermemeliyiz. Bugün Efrîn’de de aynı durum söz konusu; Kürtlerin statülerine
dönük saldırılar yapılıyor. Uzun zamandı böyle bir hazırlıkları vardı. Efrîn’den,
genel olarak Kuzey Suriye Federasyonu’ndan Türkiye’ye en küçük bir tehdit bile
yokken, ‘Biz kendi sınırlarımızı savunuyoruz’ adı altında Efrîn’e saldırarak
işgal girişiminde bulunmaları, ‘Kürt hiçbir yerde bir çakıl taşına bile sahip
olmasın’ anlayışının dışavurumudur. Kürtlerin de bu saldırılara karşı
demokratik temelde bu dört parçada birden ses olabilmesi için ulusal birliğin
önemini bilince çıkarmaları gerekiyor. Bu birliği sağlamakta bizim en büyük
sorumluluğumuzdur.
GÜNEY REFERANDUMU TÜM KÜRDİSTAN’I ETKİLEDİ
- Güney’deki
referandumdan bahsettiniz. Referandum sürecinin bir bütün olarak ulusal birliğe
nasıl bir etkisi oldu?
Biz daha öncede dile getirdik. Referandumun yöntemi doğru
değildi. Oradaki bir sonuç diğer üç parçayı da etkileyecektir ki etkiledi de. Halkımızın
iradesine sonuna kadar saygılıyız. Bu konuda hiçbir tereddüdümüz olmaz zaten. Fakat
o iradeyi sahiplenme noktasında bir problem yaşadın mı o problem üç parçadaki
Kürtleri etkiler ve moralsizliğe itiyor. Nihayetinde Kerkük Kürtlerin
elindeyken şu an’da öyle değil. Bu sadece Güney’deki halkımızın değil diğer parçalardaki
halkımızın da motivasyonunu etkiledi ve onurunu zedeleyecek bir durum haline
geldi. Bir karar alındığında iyi tartıp-ölçüp, zamanlama ve sahiplenme
koşullarını isabetli bir biçimde ayarlamak gerekiyor. Ama tüm bunlara rağmen kimi
derslerin çıkarıldığına inanmak istiyorum. Kimseye güvenilmediği, sadece
özgücüne dayalı hareket edildiği zaman çok farklı sonuçlara varıldığını da
gördük. Örneğin, Kerkük’te bayrak indirildiğinde Rakka’da bayrak çekildi. Rakka’daki
kendi özgücüne güvenin sonucuydu. Taktiksel ortaklıklar olabilir ama siz kendi özgücünüze
güvenerek hareket ediyorsanız vardığınız sonuç hüsran olmaz. Güney’deki durumda
Amerika’ya güvenmekle ilgiliyi. ‘Biz müttefikiz, Amerika yanımızdadır, bizi
yalnız bırakmaz’ diye düşünüldüğü için ortaya böyle bir sonuç çıktı. Bu
açılardan baktığımızda etkilerini böyle sıralayabiliriz.
EFRÎN’E SALDIRI, HEWLÊR’E SALDIRIDIR
- Geçtiğimiz günlerde
Mesut Barzani’nin Efrîn ile ilgili ‘Oraya peşmerge göndermek sorunu çözmez’
şeklinde nispeten mesafeli bir açıklaması oldu. Ulusal birlik ve Ulusal
Kongre’nin tartışıldığı bu ortamda bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bakın oraya Efrîn olduğu için saldırılmıyor. Ya da Kobanê’ye
saldırılar olduğunda Kobanê olduğu için değildi. Amaç Kürtlere, Kürt varlığına
yöneliktir. Kürdün kendi tarihine, geçmişine, varlığına sahip çıkmasıyla
alakalıdır. Bunu yok etmeye çalışıyorlar. Böyle bir durumda ‘Biz savaşa
karşıyız’ demekle sorumluluk alınmış olmuyor. Bizde savaşa karşı olduğumuzu her
zaman söylüyoruz. Sorunların dönüp dolaşıp çözüme kavuşacağı yer masadır. Buna
kimsenin bir itirazı yok. Fakat şu an’da bir saldırı söz konusu. Bu saldırının
amacının tamamen Kürt düşmanlığı üzerinden gerçekleştiğini de biliyoruz. Peşmergeyi
gönderip göndermemek kendi taktirleridir. Fakat Efrîn’e saldırının Amed’e, Hewlêr’e,
Kerkük’e ve Mahabad’a saldırı olduğunu bilerek hareket etmek ve tepkilerini de
buna göre ortaya koymaları gerektiği inancındayım ben. O açıdan bunu iyi
kavrayıp, günübirlik anlamda değil de ileriye dönük etkilerini de hesaba
katarak değerlendirmeler yapmak pozitif bakımdan kazanımları olacaktır. Bunun
dışındaki tutumlar içerisindeler olanlar kendi sonlarını getirecektir. Çünkü
Kürt halkı artık belli bir örgütlülük düzeyi olan noktaya geldi. Neyin ne olduğunu
anlayacak politik kimliğe sahiptir ve bu anlamda da biz öncülük yapan
siyasetçilere de düşen görev var olan o duygusal birlikteliği kalıcı hale
getirmektir. Bu tür açıklamaları yaparken olaya sadece Efrîn üzerinden değil,
Kürtlerin kimliğine yapılan bir işgal olarak değerlendirip yapılması
gerektiğini düşünüyorum.
AKP GERÇEKLİĞİNİN FARKINA VARILIYOR
- Ulusal birliğin somut ve statü kazanmış hali olan Ulusal Kongre için
bir takım çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar ne aşamada?
Geçtiğimiz Aralık ayının 24’ünde
bir toplantı yapıldı. Sadece siyasi partilerden oluşan bir toplantı değildi.
Entelektüel, akademisyen, farklı inanç ve düşüncelerden Kürtlerin katıldığı bir
toplantıydı. Kimi verimli tartışmalar yürütüldü. Yirmi kişilik bir komisyon
kuruldu. Bu komisyon kendi içerisinde inisiyatif anlamında bazı arkadaşları
seçtiler. Çalışmalar ve görüşmeler dar tutulmadan devam ediyor. Yazar, şair,
din insanı, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve kanaat önderleri gibi
Kürtlerin farklı kesimleriyle bir araya geliniyor. Efrîn gündeminin olumlu bir
etkisi oluyor bu görüşmelerde. AKP’ye oy veren Kürtler de artık AKP
gerçekliğinin farkına varıyorlar. Sistemin iyi ve kötü Kürt politikasının
yıkıcı yanlarını görüyorlar. Amacın HDP, DBP’li değil de bir bütün Kürtlerin imha
ve inkarına yönelik olduğunu görüyorlar. Bizimde tüm Kürtlerin görüşünü alma
çalışmalarımız devam ediyor.
HERKES EFRÎN’E SAHİP ÇIKMALI
- Ulusal Kongre’nin gerçekleşmesi için bir araya gelen bileşenlere bir
çağrınız var mı?
Kongre toplandıktan sonra her şey
bitmiş olmayacak. Bunun altını çizmek lazım. Ulusal bilincin oluşabilmesi için
süreklilik arz eden çalışmaların olması gerekiyor. Yaşadığımız bu konjonktürde
Kürtler tarihlerinde hiç olmadığı kadar hem siyasi hem diplomatik hem de bir
güç olarak varlıklarını ortaya koymuşlardır. Başka Kobanêlerin, Efrînlerin,
Kürtlere karşı saldırgan tutumların olmaması için herkesin aidiyeti ne olursa
olsun kendisini katması gerekiyor. Kürtlerin ve Kürdistan coğrafyasında yaşayan
tüm halkların menfaatleri gözetilerek çaba sarf etmek gerekiyor. Bunun da yolu
tabii ki Ulusal Kongre’dir ve kongre neticesinde devam eden çalışmalardır.
Son olarak da gündem Efrîn olduğu
için şunu söylemek isterim: Efrîn küçük bir yer olmasına rağmen tarihi açıdan çok
öenm arz eden bir direniş. Yirmi küsur gündür havadan ve karadan bombalayarak
sivil halka zarar veriyorlar. Oraya düşen her bombanın dört parça Kürdistan’a
düştüğünü unutmamız lazım. Buna kesinlikle sessiz kalmamız gerekiyor. Türkiye
halklarının Efrîn’e yapılan saldırıların AKP-MHP faşist hükümetinin önümüzdeki
seçimlerden güçlü çıkabilmek için teptiplediklerini bilmesi gerekiyor. Bunun
bedelini de hep beraber ödeyeceğimizi bilmelerini isterim. Dolayısıyla tüm bu
saldırılara ve polisiye uygulamalara Türkiye halklarının sessiz kalmaması
lazım. Bu işgal girişimine açık ve net tavır koymaları gerektiği inancındayım. Bu
anlamda hem Türkiye hem de tüm Kürdistan halklarına çağrım budur. Efrîn’e sahip
çıkılması geleceğimize sahip çıkmak anlamına gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder