ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)
Efrîn’e yönelik işgal neredeyse bir ayını doldurmak üzere.
Türk devletinin havadan ve karadan yürüttüğü saldırıları birçok sivilin
hayatına mal olurken, öte yandan da Kürt siyasi hareketine dönük gözaltı ve
tutuklama furyası her geçen gün boyutlanıyor. Efrîn saldırısına ilişkin en
küçük bir fikir beyanı dahi baskı altına alınıyor. Siyaseten ve hukuken yasal
olan haklar yok sayılmaya devam ediliyor. Tüm bunların yanı sıra Kürt Halk
Önderi Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat Uluslararası Komplo ile Türkiye’ye
getirilmesinin 19. yılı geride kaldı. 19. yılında Öcalan ile temassızlığın
Efrîn saldırılarıyla daha da tırmanan savaştaki handikaplarını ve partilerinin programını
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Dîlok Milletvekili Prof. Dr. Mahmut Toğrul
ile konuştuk.
HALK, TÜRKİYE’NİN BAHANELERİNİN FARKINDA
Efrîn’e saldırıların yönetildiği Hatay ve Kilis’e komşu kent
olan Dîlok’un HDP Milletvekili Toğrul, bölge halkının bu işgale ilişkin tavrını
aktardı. Toğrul, halkın Suriye iç savaşının başlamasından beri tek bir çatışma
bile yaşanmayan kentin Efrîn olduğunu bildiğini belirterek, şunları söyledi : “Efrîn,
Suriye’de çatışma yaşanan yerellerden kaçıp sığınılan yegâne güvenli yerleşim
alanıdır. İnsanların ölmemek için IŞİD ve türevi cihadist örgütlerden kaçarak
huzurlu ve barış ortamı olarak sığındıkları bir kent. Dolayısıyla bölge halkı
Efrîn’e yönelik tehdit algısına kapılmış değiller. Türkiye’nin saldırı için
bahane yarattığının bilincindeler. O yüzden bu işgali ÖSO ve diğer cihadist
gruplara alan açabilmek için başlattıkları bir harekât olarak görüyorlar. Ayrıca
Antep ve Efrîn’dekiler birbirleriyle akrabadırlar. Bir sınır koyarak
ilişkilerini koparmış olamazlar. Bundan kaynaklı da kendilerine yapılan bir
saldırı gibi algılıyorlar. Ve bu işgali ilerde kendilerine farklı bir şekilde
döneceğini düşünüyorlar. Şöyle ki; Erdoğan bir yandan da kamuoyuna ‘Biz Efrîn’e,
Türkiye’deki 3,5 milyon mülteci sorununu çözmek için giriyoruz’ propagandası
yapıyor. Ve bu gerekçenin hiçbir geçerliliğinin olmadığı Antepli, Hataylı ve
Kilisliler çok iyi biliyorlar. Çünkü Efrîn göç eden kimse yok. Velev ki sen
buradaki mülteciyi Efrîn’e göndersen de, onlar için fark eden bir şey
olmayacak. Yabancı bir yere gitmiş gibi olacaklar.”
Türkiye’nin hedefinde herhangi bir Kürt örgütünün olmadığını
söyleyen Toğrul, “Mesele YPG ya da PKK ile bitmiyor. Kürtler bir bütün olarak
hedefe alınmış durumdalar. Efrîn’de olup bitenleri günübirlik yakinen takip
ediyoruz. Orada katledilenlerin Kürt olması yeterli oluyor” dedi.
HALKTA BİRİKEN BİR ÖFKE VAR
Efrîn’e saldırıların devam etmesi durumunda çok ciddi
sonuçların ortaya çıkacağının kaygısını taşıdığını dile getiren Toğrul, “Böyle
giderse Türkiye, Suriyeleşecektir. Etnik, dinsel ve mezhepsel çatışmaların
zemini yaratılıyor. 1978’lerin Maraş’ı her an tekrarlanabilir. O zaman da bu
savaşın faturasını sadece Kürtler değil, tüm halklar ve toplumsal tabakalar
ödemek zorunda kalacaktır. Bugün belki AKP-MHP faşizmi herkes hapishanelere
atarak, insanları sindirerek sorunları çözdüğünü düşünebilir ama yarının ne
olacağı hiç belli değil. Biriken bir öfke var ve bir an da patlaması hiç
kimseyi şaşırtmasın. Tayyip Erdoğan ‘Yüzde doksan benim savaş ve işgal politikama
destek veriyor’ demesin çünkü derhal bütün bunlar tersine dönebilir. Örneğin,
Romanya diktatörü Çavuşesku linç edildiği akşamın gündüzünde bir milyon kişiye
sesleniyordu. Tabii biz kimsenin linçe maruz kalmasını istemiyoruz. Aklıselimin
devreye girmesi lazım” dedi.
CHP TUTARSIZ DAVRANIYOR
Ana muhalefet partisi CHP’nin de Efrîn işgaline ilişkin
tutumuna değinen Toğrul, “Bir taraftan 1920’lerin ulus devlet anlayışını
bağrında taşıyan CHP bir taraftan da gerçekten demokratik ölçülere sahip olan seçmen
tabanı iki paradigma şeklinde çatışıyor” değerlendirmesinde bulunarak şunları
ekledi: “CHP’yi yöneten derin akıl tabanla ters duruyor. Bu derin ile yönetilen
CHP, Tayyip Erdoğan buna yaptığı zulmü hâlâ devlet politikası olarak görüyor. Ya
da burada şikâyet ediyor, Avrupa’ya gidince de ‘devletimiz söz konusu’ diyor. Bir
yandan Türkiye’nin yaşadığı tüm sıkıntıları hükümetin Suriye dış politikasına
bağlıyor, diğer yandan Suriye’ye sınır ötesi askeri saldırı tezkeresini
onaylıyor. Bu tutarsız ve kafalarının net olmaması ulus devlet anlayışının
parti yönetimine hakim olması ve parti tabanının bundan daha ılımlı ve ayrık
düşünmesinden besleniyor. Demokratik kitle partilerinde farklı düşünceler olur
ama temel olarak oy verenlerini ve yönetenlerini bir arada tutacak olan bir
paradigma olur. CHP’de bu yok.”
ÖCALAN ORTADOĞU HALKLARINI ETKİLİYOR
Kürtlere dönük topyekûn savaş planında ve yürürlüğünde Kürt
Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yaşanan temassızlığın etkisi olduğunu savunan
Toğrul, konuşmasına şöyle devam etti : “Sayın Öcalan’ın sadece Kürtleri değil,
tüm Ortadoğu halkları üzerinde tesiri olduğunu biliyoruz. Onun üzerinde
sürdürülen bu tecrit politikası da, ola ki mevcut kaotik ortama barışçıl
yöntemlerle müdahale etmesini engellemek amacını taşıyor. Aslında bu tecrit
politikası, savaş istemenin bir başka adıdır. Hepimiz biliyoruz ki çözüm
süresinde Sayın Öcalan’ın çok büyük bir emeği ve çabası oldu. Tecrit, Sayın
Öcalan’ın hedefinin bir halklar kardeşleşmesi, Erdoğan zihniyetinin ise bunun
tam tersi çalıştığının somut göstergesidir.”
TEK ÇÖZÜM HAKLLARIN KARDEŞLEŞMESİ
Türkiye’nin savaş politikalarına ve OHAL’e karşı herkesin
güçlerini birleştirmesi gerektiğinin altını çizen Toğrul, konuşmasının sonunda
şu çağrıda bulundu: “Demokrasi ve insan hakları ekseninde topyekûn savaşa karşı
topyekûn bir barış bloğu örmeleri lazım. Bunun adının ne olacağının bir önemi
yok. En azından seslerini ve hareketlerini birleştirmeleri gerekiyor. Türkiye
halkalarının Efrîn işgalini kendi akrabalarına bir saldırı olarak görmeli.
Dolayısıyla halkların kardeşleşmesi lazım. Tek çözümün bu olduğunu düşünüyorum
ve ümit ediyorum.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder