25 Mayıs 2018 Cuma

HDP’nin genç adayı Öztürk: Partimiz, genç bir partidir


ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)

HDP’nin İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı Rıdvan Öztürk, partilerinin genç bir parti olduğunu belirterek, “HDP’de ve ülkede gençliğin sesini, soluğunu, ruhunu ve taleplerini yansıtmak adına HDP’den aday oldum” dedi.



Halkların Demokratik Partisi (HDP), 24 Haziran seçimlerine giderken, çok renkli ve her temsiliyetten olan milletvekili adaylarını hafta içinde tanıtmıştı. Tanıtılan adayalar içerisinde en çok dikkati çeken genç adaylar oldu. Gençlik kotasının tam uygulandığı anlaşılan HDP’nin aday listesinde, hemen hemen her ilden en az bir genç adayın gösterilmesine dikkat edilmiş. Bu genç adaylardan biri de İstanbul 3. Bölge Adayı Rıdvan Öztürk. Kendisiyle neden aday olmak istediğini, HDP’de siyaset yapma fikrinin nereden doğduğunu, gençliğin sorunlarını ve cumhurbaşkanı adayları Selahattin Demirtaş hakkında konuştuk.  

‘GENÇLİĞİN SESİNİ YANSITMAK İÇİN ADAY OLDUM’

HDP'den aday olma gerekçesini partilerinin eş genel başkanlarının, belediye başkanlarının, PM üyeleri ve binlerce çalışanının tutuklandığı bir süreçte HDP'de ısrarla siyaset yapılması gerektiğini düşünmesine bağlayan Öztürk, HDP’ye yapılan baskıların nedenlerinin iyi analiz edilmesi gerektiğini söyledi.

“HDP kuruluşundan bugüne ülkeye, siyasete, yaşama ve doğaya yeni bir soluk katmıştır” diyen Öztürk, şunları belirtti: “Bu soluk barışın, adaletin, halkların eşitliğinin, çoğunluğun, kadınların ve gençlerin taleplerin,  ekolojinin soluğudur. Bu çoğunluğun 7 Haziran 2015 seçimlerinde elde ettiği başarı sonrası seçimlerin iptal edilmesi ve ardından yaşanılan baskı süreci karşısındaki duruş HDP’yi siyasette gerçekçi tek parti haline getirdi. Bu temelde HDP’de ve ülkede gençliğin sesini, soluğunu, ruhunu ve taleplerini yansıtmak adına HDP’den aday oldum.”

‘SİYASETE YENİ SOLUK KATACAĞIZ’

Genç bir aday olarak HDP’de siyaset yapma tarzlarının sokağı ve sandığı birleştiren bir düzlemde bütün gençlerle buluşmak olacağını aktaran Öztürk, “Güvencesiz çalışmanın, okulların bölünmesinin, anadilde eğitimin olmamasının ve ticarethaneye dönüşen yurt ve okulların kader olmadığını anlatacağız. Eğitimin parasız, bilimsel ve anadilde olması, çoğulcu ve demokratik olmasının gerektiğini savunacak, bunun mücadelesini vereceğiz. Gerontokrasiye karşı çıkıp, partiyi pratikte de daha genç hale getirme çabası içinde olacağız. Gençlik meclislerinin taleplerini baz alarak siyasete yeni bir soluk katacağız” dedi.

GENÇLİĞİN SORUNLARI

Gençliğin sorunlarının farkında olduklarının ve bunun için nasıl bir mücadele hattı izleyeceklerine de değinen Öztürk, şunları kaydetti: “Gençliğin eğitim sorunu var. Parasız, bilimsel ve anadilde eğitimin talepçisi olacağız. Gençler adına karar veren değil, gençler ile birlikte meclislerde çıkan perspektife göre hareket edeceğiz. Gençlerin iş sorunu var. Güvencesiz çalışmaya, sömürü düzenine karşı çıkacağız. ‘Stajyer’ adı altında gençlerin kölelik koşullarında çalışmasının önüne geçeceğiz. Merdiven altı üretim, güvencesiz işçiliğe karşı duracağız. Gençliğin yaşama sorunu var. Zorunlu askerliğe karşı vicdani reddi savunacağız. Gençliğin kendi hayatı üzerinde söz sahibi olamama sorunu var. Gençliğin özerkliğini baz alacağız. Gençliğin fikirlerini dile getirme sorunu var. En kısık, cılız sesi bile bastırılan gençlerin cezaevine konulduğu gerçekliğini değiştireceğiz. Sayısı 70 bini aşan genç cezaevinde bir o kadarı ülkeden göç ediyor. Bu ceberut düzeni değiştireceğiz.”

‘GENÇLİK SİYASETE DAHİL OLMAK İSTİYOR’

Öztürk, gençliğin siyasetle olan alakalarını da değerlendirerek, şunları ekledi:

“80 sonrası gençlik üzerinde yaratılan depolitizasyon gençliği siyasetin dışına itti. Bölgede bu durumun tam zıttı olarak gençlik her gün daha da politikada olup, mücadele etti. Ülkenin batısında gençlik Gezi Direnişi ile birlikte tekrar siyasete yön vermeye başladı. Bugün gençlik son derece siyasete ilgi duyuyor ve dahil olmak istiyor. HDP Gençlik Meclisleri her gün biraz daha büyüyor. Her kimlikten genç bu mücadeleye dahil olup kendi renklerini ve taleplerini bu meclislerde tartışıp politik bir bilinç ve birliktelik oluşturuyorlar. Gençliği dışlayan, neoliberal politikaların kölesi haline getiren bu düzene karşı gençler, bugün ülkenin her sokağında, mahallesinde, okulunda kendi renkleri ile politik mücadele içerisinde yerlerini alıyorlar.”

‘GENÇ BİR PARTİYİZ’

Partilerinin gençlik kontenjanı hakkında da konuşan Öztürk, partilerinin genç bir parti ve her düzlemde gençlik temsiliyeti olan tek parti olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı: “Milletvekili adaylarından, il ve ilçe yönetimlerine kadar gençler partimizin her alanında yer alıyorlar. Partimiz, meclis tipi örgütlüğün olduğu tek partidir. Meclis örgütlülüğü yerelden merkeze doğru bütün renklerinin ve kimliklerin kendi taleplerini ve gündemlerini tartışıp karar altına aldıkları ve partinin meclisine sundukları bir işleyişe sahip. Gençlik meclisi kararlarını parti tartışmaz, direkt karar altına alır.”

‘DEMİRTAŞ, HALKLARIN ADAYIDIR’

Cumhurbaşkanı adayları Selahattin Demirtaş’ın mevcut durumu ve koşullarına ilişkin de yorumlarını paylaşan Öztürk, “Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Selahattin Demirtaş halkların, kimliklerin, gençlerin, kadınların, ekolojinin, Kürtlerin, Türklerin, Ermenilerin, özgür akan derelerin, kök salmış ağaçların, özgürlüğün, hak, hukuk ve adaletin temsilcisi ve adayıdır. Bu coğrafyada var olan sömürünün karşısında emeği, savaşın karşısında barışı, baskıya karşı özgürlüğü, çoğunluğu savunduğu için rehin alındı. Aday olması halklarda, kadınlarda ve gençlerde büyük bir heyecan ve moral yarattı. Yeni bir umut doğdu, bu umut muktedirleri çıkmaza sürükledi.”

‘DEMİRTAŞ’TAN KORKUYORLAR’

Muktedirlerin, Demirtaş’ın özelliklerinden dolayı kendisinden korktuklarının altını çizen HDP İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı Rıdvan Öztürk, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Korkmakta haklılar. Çünkü Sayın Demirtaş ve HDP bu düzeni değiştirecek ve saltanatlarına son verecek güce sahiptirler. Bu güç HDP’nin tüzüğü ve radikal demokrasisidir. Farklılıkların eşitliğidir. Sınırsız, sınıfsız, eşit bir yaşamdır. Sayın Demirtaş'ın rehin alınmasını demokrasi ve hukuk ile aynı cümle içinde kullanmak abesle iştigaldir. Ülkede zaten bir hukuk gerçeği yok. KHK'lar ile yönetilen bir ülke gerçeği ile karşı karşıyayız. En temel insan haklarının ayaklar altına alındığı ve insanlar zor aygıtları ile terbiye edilmeye çalışıldığı, savaşın ve kutuplaşmanın büyütüldüğü bu süreçte ülkenin kurtuluşunun Demirtaş ve HDP’de olduğunu tekrarlıyoruz. Bütün gençlere HDP Gençlik Meclisleri ile gücümüzü büyütme çağrısı yapıyorum.  ‘Genç başladık, genç başaracağız’ diyorum.”

24 Mayıs 2018 Perşembe

Ramazan ayı ile birlikte derinleşen ekonomik kriz

ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)

Yoksulluğun giderek ivme kazandığı Türkiye ekonomisi, Ramazan ayı ile birlikte iyice çöküşe geçti. Döviz kurlarının rekor kırdığı ekonomide esnafın yüzü gülmezken, yurttaşların alım gücünün neredeyse yok denecek kadar azaldığı görülüyor. AKP iktidarının ekonomiyi sürekli canlı ve olumlu bir tabloya sahipmişçesine gösterme politikaları, sokağın nabzına bakıldığında tamamen göz boyamaktan başka bir anlam içermediğini gösteriyor.

Amed’in Sûr ilçesinin tarihi alışveriş çarşısı olan Aşevciler Çarşısı, ekonominin en canlı çarşılarından biri. Kentin ilk pazarı olan ve sonralarda gittikçe gelişen bu çarşı, çarşı esnafının deyimiyle ‘borsa’ niteliği taşıyan bir çarşıdır. Önceleri bir kişinin bile yürümekte zorluk çektiği bu çarşı, şimdiler alım gücünün düşmesinden dolayı bomboş bir vaziyette.

Son birkaç yılda hükümetin savaş politikalarından kaynaklı özelde çarşının genelde ise kent esnafının etkilendiğini söyleyen Aşevciler esnafı, hükümetin kendilerine zulüm yaşattığını savundular. Esnaflar, haftanın sadece bir günü satış yaptıklarını, geri kalan günlerde ise siftah dahi yapamadan dükkanlarını kapatıp evlerine gittiklerini aktardılar.

'KRİZ, GENEL BİR MESELEDİR'

AKP'ye destek olup onların dünyasında olan herkesin parayı bulduğunu söyleyen esna Kemal Osun, yaşadıkları sıkıntıları şu şekilde anlattı: "Haftanın sadece bir günü satış yapıyoruz. Yaptığımız satışı da açık hesap usulü ile yapıyoruz. Son olaylardan ve oruç ayının da gelmesinden dolayı satış yapmadan tamamen oturuyoruz. AKPliler için kriz yok. Ama bizim gibi orta direk bir esnaf ve çalışan bir emekçi için kriz illa ki var.

Zaten olmasaydı bizim bu sokak borsa gibi ve paranın döndüğü bir yerdir. Ama şimdi hiç öyle değil. Bugün AKP'nin etrafında olan herkeste para vardır. İhale alıyor veya başka türlü yolunu buluyor. Mesela bugün çarşıda salatalığın fiyatına 5 TL demişler. Ramazan ayında bile salatalık 5 TL ise artık bunun genel bir sorun olduğu açıktır. Sur olaylarıyla ya da siyasi başka bir mesele ile ilgili değil. Bu kez de insanların umutsuzluğa kapılmaması için seçimleri öne attılar. Şimdi herkes artık yoksulluk yerine seçimi konuşacak."

'BİZİ SÖMÜRÜP, BİTİRDİLER'

Çarşının eski halinden eser kalmadığına dikkat çeken esnaf Kemal Yavuz perişan olduklarını belirterek, "Cebimizdeki ekmeği bile bitirecek noktaya gelmişiz. Bunların hepsi hükümetin politikalarından dolayıdır. Eski durumumuz bundan çok çok iyiydi. Türkiye’de adalet diye bir şey kalmamış. Hemen yanı başımızda benim evimi ve dükkanımı yıktılar. Kaç yıldır bana bir kuruş bile ödemiyorlar.

Bir milletvekili bir aylık maaşını alamayınca sağa sola kıvranır. Ama biz evimize ekmek götüremiyoruz. Ticaretten hep zarar ettik. Alışverişe gelen insanlarımız 10 TL’lik bir terlik dahi alamıyor. Alım gücü bitmiş. 10-20 TL ile dükkanı kapatıp eve gidiyoruz, nereye kadar böyle olacak. şimdi gelmişler Sur’un çarşılarına makyaj, boya filan yapmışlar bu nedir? Bizi bitirdiler, sömürdüler" diye konuştu.

'HÜKÜMETİN BİZE YAPTIĞI ZULÜMDÜR'

AKP hükümetinin kriz yok açıklamalarına tepki gösteren esnaf Metin Hocaoğlu, "Kriz yoksa o zaman bu ne haldir? Bu adam (Tayyip Erdoğan) başa geldikten sonra böyle oldu. İnsanlar ancak karnını doyurabilecek duruma gelmiş. Mesela ben kredi kartlarımı ödeyemiyorum. Çeklerimiz hep geri gidiyor. Bu çarşımızda 5-6 tane dükkan kapandı. Kira mı ödesinler, vergisini mi versinler" diye sordu?

Önceki aylara nazaran daha fazla düşüş yaşandığını vurgulayan esnaf Faik Bekleyen, "Hükümet ne kadar ‘Kriz yok’ derse de, kriz var. İnsanlarda para dönmüyor. Mesela esnaflar eskiden yaptıkları ciroları artık yapamıyorlar. Bunu hükümet yansıtmasa da her şey açık ve net görülüyor. Hükümetin bize yaptığı gerçekten zulümdür" dedi.

'EKONOMİ ÇÖKMÜŞ'

Akşama kadar siftah yapmadan dükkanını kapatıp gidenlerin olduğunu söyleyen esnaf Abdullah Bayhan şunları ifade etti: "Şu anda çarşıda dükkanlarına gelen esnaftan başka kimse yok. Esnaf kirasını, elektrik parasını ödeyemiyor. Evini geçindirmekte zorlanıyor. Ekonomi şu an çökmüş. Bu durumu kime bağlayacağımızı artık bilemiyoruz.

Derdimizi dinleyecek kimse yok. Evine bir ekmek götüremeyenimiz var. Bir maydanoz 1 TL olmuş. Bir emekçi çalışmadığı zaman evine nasıl ekmek götürecek? Ben sabahtan beridir 2 TL’lik iş yapmışım. 8 nüfusuz evde, onları 2 TL ile nasıl besleyeceğim? Siz 2 TL ile bir çay bile içemezsiniz. 5 yıl önce buranın hali başkaydı, şimdi bambaşkadır."

ORUÇ AYI İLE BİRLİKTE GELEN ZAMLAR

Ramazan ayından öncede işlerin kötü gittiğini kaydeden esnaf Abdulselam Düz şunları dile getirdi: "Birkaç yıl önce buradan insan geçemezdi ama şimdilerde hiç kimse geçmiyor. Artık bu çarşının tadı tuzu kalmadı. Mazot 6’a, dolar 5’e dayandı ‘kriz yok’ diyorlar. ‘Kriz yok’ diyenlere gerçekten kriz yok ama fakirlere, yoksullara kriz hep var. Halkımız her zaman yoksuldu. İş ve çalışma ortamı azalmış. İnsanlar artık alışveriş yapamıyor."

Aşevciler Çarşısı'na alışverişe gelenler de ekonomik bunalımdan muzdarip. "Bir insan asgari ücret ile çalışırsa bu ayda nasıl yaşayabilir" diye soruyorlar. Bu memlekette sayısızca hiç iş yapmayan insanların olduğunu söyleyen yurttaşlar, "Ülke hiçbir zaman krizsiz geçmedi. Bunun çözümünü baştakiler bulacak. Ramazan ayının gelmesiyle her şey bir anda zamlandı. İşte ortalığın halini görüyorsunuz, kriz var. Altın ve dolar yükseldi. Her şeye zam geldi" diye konuştu.

23 Mayıs 2018 Çarşamba

Buldan: Ardahan’dan Edirne’ye gitmediğimiz yer kalmayacak


ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)

7 Haziran 2015 genel seçimlerinde yüzde 13.1 oranında oy alarak parlamentoya 80 milletvekili gönderen Halkların Demokratik Partisi, 4 Kasım 2016’da siyasi bir darbe ile eş genel başkanları başta olmak üzere on binlerce parti çalışanları tutuklanmıştı. O günden bugüne aralıksız olarak gözaltı ve tutuklama furyasının hedefinde olan HDP, dört hafta sonra yapılacak olan genel seçimlerin adaylarını birkaç gün önce açıklamıştı.



Açıklanan adayların hangi ölçüler baz alınarak belirlendiğini, HDP’yi nasıl bir seçim sürecinin beklediğini, Kürt seçim bloku ile ilişkilerin ne düzeyde olduğunu ve diasporadaki Kürtlerin 24 Haziran seçimlerindeki önemini HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’a sorduk.

Buldan, adayların belirlenmesinde yerellerin hassasiyet ve önerilerini dikkate aldıklarını belirtirken, tüm temsiliyetleri HDP çatısı altında toplamaya çalıştıklarını söyledi. Yine 7 Haziran 2015 seçimlerinden şimdiye değin bir tasfiye süreciyle yüz yüze kaldıklarını kaydeden Buldan, tüm bu tasfiye planlarını Ardahan’dan Edirne’ye kadar her yere giderek, herkesin yüreğine değerek boşa çıkaracaklarının altını çizdi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle;

Partiniz 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana çok ciddi baskılar altında. Eş genel başkanlarınızdan tutalım da parti yöneticilerine kadar on binlerce tutuklama yaşandı. 24 Haziran seçimlerine giderken tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda partinizi nasıl bir süreç bekliyor?

İşimizin çok kolay olmadığını biliyoruz. Ancak parti olarak bu tür dönemlere ve süreçlere çok da yabancı bir parti değiliz. 7 Haziran ve 1 Kasım (2015) arasında yaşananlar Türkiye toplumunda ve Kürtler üzerinde çok büyük etkiler bıraktı. 7 Haziran’da da biz aslında yüzde 10 seçim barajını aşarak, yüzde 13.1 oranında oy alarak her türlü engelleme ve baskıya rağmen böylesi bir başarıyı elde eden bir partiyiz. 1 Kasım tarihinde bize yaşatılanlar, medyanın bize kapalı olması, sokağa çıkma yasakları ile birlikte Kürtler üzerinde uygulanan müdahaleler bizim parlamentoya girmemiz açısından önümüze koyulan setlerdi. Fakat 1 Kasım seçimlerinde de yüzde 10 seçim barajını aşarak geniş bir kesim temsiliyetle parlamentoya girmeyi başardık.

‘BİZE BİR TASFİYE SÜRECİ YAŞATILDI’

Biz geçtiğimiz üç yıllık süreç içerisinde çok büyük müdahalelerle karşı karşıya kaldık. Özellikle bir tasfiye süreci yaşatıldı bize. Demokratik siyasetin dışına çıkartılmak istendik. Çünkü halkın iradesi ile seçilen milletvekillerimizin bir kısmı tutuklandı, bir kısmının milletvekillikleri düşürüldü ve bir kısmı da parlamentodan atıldı. Dosyası ve davası olan tüm milletvekili arkadaşlarımız bu süreci başarıyla yürütebilmek için büyük bir mücadele verdiler. O yüzden bu dönem açısından şunu ifade edebilirim; Parlamentoya girmememiz için her türlü engeli çıkarmaya çalışacaklar. Fakat bir halk ve parti olarak bur tür süreçlere yabancı olmadığımızı biliyoruz. Her gözaltına alınan ve tutuklanan yönetici arkadaşımızın yerine il ve ilçe örgütlerimize başvuru yaparak yönetici olmak isteyen binlerce insanımız ve yoldaşımız var. Dolaysıyla biz bu kısa seçim kampanyası döneminde tüm kesimlere ulaşmanın yol ve yöntemlerini arayacağız ve bulacağız.

‘DEMİRTAŞ’IN MESAJLARINI TABANIMIZLA PAYLAŞACAĞIZ’

Cumhurbaşkanı adayınız Selahattin Demirtaş’ın seçim kampanyasına dahil olması nasıl gerçekleşecek?

Parti olarak cumhurbaşkanı adayımızı Edirne Cezaevinde olan Sayın Selahattin Demirtaş olarak belirledik. Özellikle cumhurbaşkanı adayımız Sayın Salahattin Demirtaş’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını buradan bir kez daha belirtmek istiyorum. Esaret koşullarında bu seçim kampanyasını diğer adaylara göre eşit koşullarda yapmayacağını biliyoruz. Ancak avukat aracılığıyla bizlere göndereceği mesajları, bizde Türkiye halklarına ve kendi seçmen tabanımıza iletmeye ve ulaştırmaya çalışacağız. Dolaysıyla bir taraftan cumhurbaşkanı seçimi bir taraftan da parlamento seçimlerini kazanabilmek için yapacağımız güçlü mitingler, halk buluşmaları ve iftar programlarıyla bu seçim kampanyamızı tamamlamaya çalışacağız. Kadın buluşmaları gerçekleştirmeye çalışacağız. Çünkü bizim partimiz aynı zamanda bir kadın partisidir. Kadın hareketleri ile ortak düzenleyeceğimiz kadın buluşmalarıyla da tüm kadınlara ulaşmanın yollarını arayacağız.

ARDAHAN’DAN EDİRNE’YE…

Bu bir aylık süreç içerisinde Ardahan’dan Edirne’ye gitmediğimiz, ulaşmadığımız ve elini tutmayacağımız insan ve kesim kalmayacak. Aslında böylesi bir hava ve coşku da var. Çünkü biz seçim tarihi açıklanmadan yapmış olduğumuz bölge ziyaretlerinde bu coşku ve kararlılığı bir kez daha gördük. Seçim tarihi açıklandıktan sonra tekrar bölge gezisine çıktığımızda yine halkın seçimlere nasıl coşkulu bir biçimde hazır olduklarını gözlemledik. Halk bizim önümüzde gidiyor. Yani partinin önünde giden bir halk tabanımız var. O yüzden halkımız da bizimle beraber bu çalışmaları yürütecek. Çünkü bize çıkarılan engelleri ve uygulanan baskıları görüyorlar. 24 Haziran tarihine kadar gece gündüz çalışarak bu çalışmayı tamamlayacağız.

‘TÜM TEMSİLİYETLERDE ADAYLARIMIZ VAR’

Dün milletvekili adaylarınızı deklare ettiniz. Adaylarınızı hangi ölçüleri baz alarak belirlediniz?

Dün itibariyle adaylarımızı kamuoyu ile paylaştık. HDP olarak belirlemiş olduğumuz adaylarımı tanıttık. Çok renkli ve zengin bir aday profilimizin olduğunu özellikle belirtmek isterim. Hem Kürdistan’da hem de Türkiye’nin batısında belirlemiş olduğumuz milletvekili adaylarımız yerellerin onayını almış, onların hassasiyetleri göz önünde bulundurarak ve topluma sorularak alınan kararlar doğrultusunda belirlendi. Türkiye’nin batısında yapmış olduğumuz ittifaklar sonucunda bileşenlerimizin bize vermiş olduğu adaylar var. Bunlar bileşen hukuku çerçevesinde verilen adaylardır. Türkiye’nin batısı için belirlediğimiz adaylar için bunları ifade edebiliriz. Ancak Kürdistan’daki adaylarımız daha çok yerellerde yapmış olduğumuz görüşmeler, il ve ilçe örgütlerimizin görüş ve onayı alınarak belirlendiler.



KADIN ADAYLAR

Kadın adaylarına ilişkin, kadın hareketimizin yapmış olduğu bir çerçeve neticesinde belirlenen adaylarımız var. Kadın adaylarımızın oranı yüzde 40’a yakındır. Bunlar Türkiye’deki kadın hareketlerinin ortak belirlemiş oldukları adaylardır. Bu çerçevede biz her türlü zenginliği ve çoğulculuğu esas alarak bu profili ön plana çıkarmaya çalıştık. Türkiye’de HDP’nin dışında farklı kesimlere, inançlara ve mezheplere seslenen başka bir parti yoktur. Geçtiğimiz dönemde de biz bu vizyonu ortaya koymuştuk. 24 Haziran’a giderken tekrar bu vizyonu esas alarak adaylarımızı belirlemeye çalıştık. Her kesimden bir temsiliyet sağlamaya çalıştık. Ermeni, Süryani, kadın, genç ve engelli temsiliyeti şimdiye kadar Türkiye’de ezilen ve yok sayılan kesimler olarak ifade ediliyordu. Bunları HDP çatısı altında bir temsiliyet doğrultusunda parlamentoda her kesimin kendi sesini çıkarabileceği bir ortamın sağlanması açısından uygun gördük ve böyle bir profili de Türkiye kamuoyuna sunduk. 24 Haziran’da da bu temsiliyetlerin parlamentoya girmesiyle birlikte şimdiye kadar halklar üzerinde yaşanan inkar politikasını ve dil, kimlik sorununu da parlamentoya yansıması için esas almış olduk.  Ben, 24 Haziran seçimlerinde HDP’nin bu temsiliyetlerle birlikte güçlü bir şekilde parlamentoya girecek. HDP’yi her kesimin sesi olmayı hedefleyen bir parti olarak ifade edebiliriz.

‘KÜRTLERİN ULUSAL BİRLİĞİ KIRMIZI ÇİZGİDİR’

Son bir hafta-on gündür Kürt seçim bloku ile olan ilişkilerin ne düzeyde olduğu basının ısrarla merak ettiği bir konu. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

Bunun tekrar bu çağrıyı buradan yineledik. Bazı siyasi parti, kurum, kuruluş ve bireyler bu ittifakın içerisinde yer aldı. Bir kısmı ise dışarıda kalmayı tercih etti. Elbetteki tercihlerine saygı duyarız ancak o gün, bu gün değildir! Küsmelerin, kırılmaların, ittifakların dışında kalmaların özgürlük mücadelesi yürüttüğümüz bu süreç açısından bize zaman kaybettirir. Bizler bakımından Kürtlerin birlik ve beraberliği, ulusal birliği elbette ki olmazsa olmaz bir kırmızı bir çizgidir. Bunun mücadelesini yıllardır vermeye, tamamlamaya çalışıyoruz. Fakat zaman zaman bozulmalar olsa da, sekteye uğrasa da bu meselenin bir an önce netliğe kavuşması gerektiğini özellikle belirtmek isterim.

‘HERKESİN İTTİFAKA DAHİL OLMASI ELZEMDİR’

Bugün Amed’den bir Kürt deklarasyonu açıkladık. Dolayısıyla bu açıklama ile birlikte bu saatten sonra artık hiçbir Kürdün bu ittifakın dışında kalmak gibi bir lüksü ve amacı olmamalıdır. Çünkü Kürtler üzerinde oynanan oyunlar, Kürt halkının tasfiye süreci, Kürt halkına yaşatılan zulüm, Kürt çektiği acılar göz önünde bulundurularak bugün omuz omuza vermenin zamanıdır. Yaptığımız çağrı ile birlikte tüm Kürt kardeşlerimize çağrı yaptık. Bu ittifakın içinde olmak büyük bir sorumluluk gereğidir. Bu sorumluluğu herkesin bugün itibariyle bir vicdani muhasebe ile tartması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda, bu saatten sonra da herkesin kendini bir kez daha gözden geçirmesi gerektiğini ve ittifaka dahil olmasının elzem olduğunu belirtmek istiyorum.

‘24 HAZİRAN’IN ANA MOTORU AVRUPA’DAKİ HALKIMIZDIR’

Avrupa’da çok güçlü bir Kürt diasporası var. Oradaki Kürt nüfusunu dikkate aldığımızda seçimlerde kıymete değer bir oran ortaya çıkıyor. Buradan onlara ne söylemek istersiniz?

24 Haziran’ın başarısı Avrupa’da yaşayan halkımıza bağlıdır. Biz 7 Haziran’da da aslında bunu gördük. Avrupa’dan gelen oyların Türkiye’den almış olduğumuz oylara çok büyük katkısı olacaktır. Dolayısıyla 24 Haziran’daki seçimlerin ana motoru Avrupa’da yaşayan halkımızdır. Bu süreci daha çok onların götürmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü Avrupa’da çalışma ortamı daha rahattır. Orada yaşayan halkımızın Kürdistan ve Türkiye’de kendi yakınlarına ve çevrelerine bu çağrıyı yapmak gibi bir sorumlulukları vardır. Yine Avrupa’da oyların kullanılacağı gün herkesin bir seferberlik ruhuyla sandıklara gidip oylarını kullanması, aynı zamanda da tüm akraba ve dostlarına HDP’ye sahip çıkma noktasında çağrılarının olması gerekiyor.

AVRUPA’DAKİ KÜRTLERE ÇAĞRI

Ben Avrupa’da yaşayan Kürt halkımıza şu çağrıyı bir kez daha yapmak isterim; Türkiye ve Avrupa arasındaki mesafe ne kadar uzun ve uzak olursa olsun birbirimizin elini tutma ve yüreğine dokunma zamanıdır. Bu sorumlulukla herkesin mevcut çalışmalara birebir katılarak Avrupa’daki her kesime ulaşması gerekmektedir. Çünkü Avrupa’da da AKP’ye oy veren kesimler var. Özellikle bu kesimlere ulaşmak ve onları ikna etmek, yaşanan kriz ve kaosların müsebbibi olan AKP hükümetine bir daha oyların çıkmaması açısından böyle bir çalışmayı yürütmek gerekiyor. O yüzden 24 Haziran seçimlerinde Avrupa’dan gelecek olan oylar bizlere birkaç milletvekili çıkaracak düzeyde bir öneme sahip olduğu için şimdiden bir seferberlik ruhuyla bu çalışmaların devam etmesi gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum ve onlara başarılar diliyorum.

BİR OY HDP’YE, BİR OY DEMİRTAŞ’A

Genel olarak konuşmanıza eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Biz 24 Haziran seçimlerinden büyük bir başarı ile çıkabilmek için bir seferberlik ruhu ile çalışmalarımızı başlattık. Ancak AKP hükümeti HDP’yi barajın altında bırakmak gibi bir niyete sahiptir. Dolayısıyla barajı aşabilmek için şu anda bıçak sırtı olan bu meselenin bizler açısından önemi çok ifade edildi fakat bir kez daha ifade etmek isterim ki, onların bizden çalamayacakları kadar oya ihtiyacımız vardır. Büyük bir başarı elde etme ve kazanmak açısından herkesin HDP’ye ve Sayın Demirtaş’a sahip çıkması gerekiyor. ‘Bir oy HDP’ye, bir oy Demirtaş’a’ diyerek bu anlayış ve şiarla 24 Haziran seçimlerinden başarılı çıkmayı hepimiz önümüze hedef olarak aldık. Hepimizin yolu açık olsun diyorum.

21 Mayıs 2018 Pazartesi

‘Siirtliler 24 Haziran’a diri bir hafıza ile gidecekler’

ALİ KOÇER / SİİRT

HDP, 24 Haziran seçimleri kapsamında Siirt’te yürüttüğü çalışmalarını esnaf ziyaretleri ile sürdürüyor. Çalışmalar hakkına konuşan HDP PM Üyesi Hürriyet Kaytar, Siirtlilerin partilerine ve cumhurbaşkanı adayları olan Selahattin Demirtaş’a ilgilerini anlatırken, “Siirt halkı 24 Haziran’a diri bir hafıza ile gidecektir” ifadelerini kullandı.



Halkların Demokratik Partisi (HDP), 24 Haziran seçimleri kapsamında yürüttüğü çalışmalarına devam ediyor. HDP’nin Kürdistan kentlerin de yürüttüğü çalışmaları halk tarafından yoğun ilgi görüyor. Kalabalık bir çalışma kadrosu ile yürütülen kitle çalışmaları, esnaf ve ev ziyaretleri, seçim bürolarının açılışları ve propaganda materyallerinin dağımı ile gerçekleşiyor. Çalışma yürütülen kentlerden biri de Siirt. Halkın coşku ve heyecanla karşıladığı HDP’liler, sokak sokak, ev ev kentin her tarafını arşınlıyorlar.

Siirt’te HDP Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve HDP Parti Meclisi Üyesi Hürriyet Kaytar’ın da dahil olduğu esnaf ziyareti gerçekleştirildi. Ziyaret esnasında HDP’nin seçim bildirileri ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın resimlerinin basılı olduğu kartlar dağıtıldı.

HDP PM Üyesi Hürriyet Kaytar, partilerinin Siirt’teki çalışmalarına ilişkin bilgiler verdi.

Kaytar, seçim çalışması yürütürken halkın HDP ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'a olan ilgisini anlatırken şunları paylaştı: “Halkımızın partimize ve cumhurbaşkanı adayımız Selahattin Demirtaş’a olan ilgilerinin 1 Kasım seçimlerine göre daha coşkulu olduğunu görüyoruz. 7 Haziran’daki coşkuya yakın bir katılım var ancak hala sistemin baskılarından dolayı çekinceli olanlar da var. Diyalog kuruldukça cesaretleri artıyor. Sadece Siirt’te değil, mümkün mertebe yerde halkı yanımıza alarak, onlarla aynı güzergahta mücadele etmemiz gerekiyor.”

Halkın AKP-MHP gerici ittifakına karşı beslediği tepkilere de değinen Kaytar, “Siirt halkının AKP-MHP ittifakının anlamını bilince çıkardığına inanıyorum. Söz konusu Kürt halkının talepleri olduğunda, rakiplerin birlik olduğunu gördükleri için tek çözümün kendi ulusal birlikleri ve ezilen halkların ittifakı olduğunu yaşayarak öğrendiler. Çünkü HDP dışındaki tüm siyasetler Kürt halkını yok saymaktadırlar. Halkımız tüm bunların farkında ve pozisyonlarını da buna göre belirlemiş durumdalar. İletişime geçtiğimiz herkes böyle düşünüyor” dedi.

Siirte’teki Arap ve Kürt halklarının ilişkileri hakkında da konuşan Kaytar, sistemin bu halklar arasında duvarlar ördüğünü belirtti. Örülen bu duvarların açık bir realite olduğunu kaydeden Kaytar, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Ancak bu duvarlar yıkılmaz değildir. Çalışma yapılırken Kürt ve Arap halklarının bu toprakların kadim sahipleri olduklarını ve birlikteliklerinin iktidara dayalı değil, kardeşlik hukukuna dayalı olması gerektiği anlatılmaktayız. Barış içinde, ortak vatanda eşit ve özgürce yaşamanın altını çiziyoruz. Farklılıkların ise ayrılık olarak değil, zenginlik olarak addedilmesi gerektiğini aktarmaktayız.”

24 Haziran seçimlerinin, 7 Haziran 2015 seçimlerine görece farkının Siirt halkındaki yansımalarını da aktaran HDP PM Üyesi Hürriyet Kaytar, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Çözüm sürecinin bitirilmesi ve sistemin yönelmesiyle yapılan katliamlar ve son süreçte yaşanan Efrîn işgaliyle Kürt halkında bir ulusal bilincin öne çıktığını söyleyebiliriz. Bu bilincin seçimlere sirayet edeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. 24 Haziran’a giderken diri bir hafıza ile gidilecektir.”

19 Mayıs 2018 Cumartesi

Ertan: AKP-MHP bloku gidecek

ALİ KOÇER / BATMAN 

Bir süredir Batman ve Siirt’te partisinin seçim çalışmasını yürüten HDP Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan, “Türkiye halklarının Demirtaş sürprizine hazırlıklı olması gerekir” dedi.



24 Haziran seçimlerine haftalar kala Halkların Demokratik Partisi (HDP), kitle çalışmalarına hız verdi. HDP, Kürdistan ve Türkiye’de güçlü bir çalışma ile 24 Haziran’ı karşılamaya hazırlanırken, mevcut milletvekilleri ve parti yöneticilerini de buna göre konumlandırmış durumda. Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan da Siirt ve Batman’da çalışmalara dahil oluyor. Ertan, yürüttükleri çalışmalar kapsamında halkın HDP’ye ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’a olan ilgisini de anlattı.


‘MEVCUT YÖNETİM, YÖNETEMEZ HALDE’

MHP-AKP gerici blokunun baskın seçimi kararının ardından partilerinin seçimlere hazır olduğunu belirten Ertan, yapılacak olan seçimleri ‘panik seçim’ olarak niteledi. Bu panik seçime en hazırlıklı parti ve kitlenin kendileri olduklarını söyleyen Ertan, şunları kaydetti: “Ülkenin aydınlık geleceğine inanan herkes, mevcut yönetimin artık yönetemez halde olduğunu görüyor ve biliyor. Ekonomik gidişat, sosyal alan, insan hakları, hukuk, yargı, yasama ve yürütmenin tamamı kurumsal olarak bir çöküş yaşıyor. Bunu görmemek mümkün değil zaten. Hayatımızı çevreleyen tüm alanlarda gerçek bir kriz hali var. Hal böyle iken seçmenlerin büyük bir kararlığı var. Alanlara çıktığımız andan itibaren bu kararlığını görüyoruz.”

DEMİRTAŞ SÜRPRİZİNE HAZIRLIKLI OLUNMALI

Hükümetin iktidara gelirken verdiği sözlerin tamamından uzaklaştığını ve yönetme kabiliyetinin kalmadığını vurgulayan Ertan, şu değerlendirmelerde bulundu: “Özellikle HDP seçmeni hükümetin yönetemez halini gördüğü için artık onların gitme zamanının geldiğine inanıyor. Bizde halkımız da bu kararlılığı görüyoruz. Doğrudur, OHAL koşularında seçime gidiyoruz, bizlere belki miting bile yaptırmayacaklar. Yüzde 10 barajını bizim için engel teşkil etsin diye koruyorlar ama HDP tüm bu baskılara rağmen barajı aşacaktır. Hatta Türkiye halklarının Demirtaş sürprizine hazırlıklı olması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü HDP ve Demirtaş, cumhurbaşkanlığı manifestosunu sunarken bu topluma soyut bir gelecek değil, somut adımlarla nasıl birlikte yönetebilirizin formülünü sunuyorlar. Bu karşılık da görüyor. Tıpkı 7 Haziran gibi.”

‘DEĞİŞİM MÜMKÜN’

7 Haziran 2015 genel seçimleri ile 24 Haziran’da yapılacak olan seçimlerin karşılaştırmasını yapan Ertan, konuşmasına şunları ekledi: “7 Haziran’da Türkiye halkları açısından yeşermiş olan umut, bugün en gerçekçi öneri olarak sahipleniyor. Alandaki çalışmalarımızda da biz bunu gözlemliyoruz. Türkiye’de demokratik siyasetin işleyebileceğine dair son bir umut var ve buna sarılan önemli bir kesim var. Bu bizim için çok değerli bir şey. Bir yandan MHP-AKP ittifakı demokratik siyasete olan güveni tamamen zayıflatmaya çalışırken, bir yandan da bahsettiğim umudun yükseldiğini görmek sevindirici bir durum. Çünkü bu topraklarda demokratik siyaset ile değişim mümkün.”

KİRLİ PLANLAR

AKP iktidarının Kürtler üzerindeki baskı ve saldırılarına da değinen Ertan, “Tayyip Erdoğan Kürtlerin seçtiği belediye başkanlarını ve milletvekillerini hapse attı. Kürt seçmenin irade olarak gösterdiği her kim varsa hiçbir şekilde saygı duymadı ve görevinden alıkoydu. Ama tüm bunlara rağmen başaramadı. Bugün hâlâ ayaktaysak inancımız ve irademiz sayesinde ayaktayız. Bu yüzden de yeni yöntemler geliştirmeye başladılar. Erdoğan’ın, geçen gün 7 Haziran benzeri bir sonucun oluşması durumunda A, B, C planlarının devrede olduğunu dile getirdiği bir açıklaması oldu. Bu tamamen HDP seçmeninin sandığa gitmesini önleyecek tarzda bir fikir aşılama gayretidir. İktidar olmadığı taktirde birçok kirli planı devreye koyacağının işaretini veriyor. Bizler demokratik kamuoyuna sandıklarımıza ve oylarımıza sahip çıktığımız sürece değişimin mümkün olduğunu söylemek istiyoruz” dedi.

KÜRTLERİN MHP-AKP BLOKUNA TEPKİSİ

Bir süredir Batman ve Siirt bölgelerinde seçim çalışmaları yürütürken büyük bir heyecan ve coşkunun hakim olduğunu belirten Ertan, halkın seçimlere olan ilgisini ve MHP-AKP ittifakına karşı beslediği tepkiyi şu sözlerle anlattı: “Halkta çok büyük bir kararlılık var. ‘O gün gideceğiz ve oyumuzu kullanacağız’ diyorlar. Oylarını nereye kullanacaklarını da çok iyi biliyorlar. Ülkenin geleceğine mühürlerini basacaklar. Bu aydınlık bir gelecek için olacak. Kürt sorununun mutlak çözümü ile alakalı olacak. İşte bu irade hem çalışmalara yansıyor hem de seçim atmosferinin olumlu bir değişime dair gidişatını bizlere gösteriyor. Tüm bunların yanı sıra halk artık MHP-AKP blokunu korkulması ve uzak durulması gereken bir blok olarak görüyorlar. MHP’nin ne olduğu belli, Kürdistan’da esamisi yok. AKP’nin MHP’yi yanına alarak Kürdistan’a sokmaya başlaması, ona oy veren Kürtler nezdinde bile kabul edilemez olarak değerlendiriliyor. Bunu açık açık söyleyenler var. MHP’nin içinde olduğu bu blokun asla bir karşılığı yok. Bir yandan Kürt düşmanlığı yapacaksınız, bir yandan da gelip oy isteyeceksiniz.”

‘MHP-AKP BLOKU GİDECEK’

Kürt seçmenin bu seçimlerde AKP’ye asla oy vermeyeceğinin altını çizen Ertan, “Eskiden AKP’ye oy veren Kürtler, onların Kürt sorunu hakkında verdikleri vaatlere inanarak oy vermişlerdi. Ama bu seçimlerle beraber söz konusu bu blok artık buralardan gidecek. Bunun hissiyatını ve karalılığını bizler alandaki çalışmalarımızda görüyoruz. Çünkü bu seçim bir yandan referandum, geleceğin oylanması. Diğer seçimlerin hiçbirine benzemiyor” dedi.

SANDIKLARA SAHİP ÇIKMA ÇAĞRISI

Bu seçimlerde hilelerin çokça döneceğini de öngördüklerini açıklayan HDP Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan, konuşmasını şu çağrıyla tamamladı: “Sandık çevresinde silahları insanları görmek, sandıklardan mühürsüz oyların çıkması, sandıkların taşınması veya birleştirilmesi ve sandık başlarında valilerin atayacakları memurların bulunması mümkün. Yani seçimin tarafsızlığını ve şeffaflığını bozacak bir sürü ihlalin olması mümkün. Çünkü bütün bunları yasalaştırdılar. Ama her şeye rağmen o sandığa ne attığımızı ve ona sahip çıkıyor ve ona ne attıysak öyle çıkmasını istiyorsak o sandıklara hayati derece de önem vererek oyumuzu takip etmeliyiz. Sandıktan çıkan her oyu kaydedip, ıslak imzalı evrakı alıncaya kadar o sandıkları terk etmemeliyiz. Bu seçim hepimizin geleceği için farklı bir seçim. Teknik olarak oylarımızı takip edip, peşine düşmemiz gerekiyor. Bu çağrıyı sizler aracılığıyla yapmak istiyorum.”

18 Mayıs 2018 Cuma

Prof. Kentel: AKP artık anlamlı bir referans değil


ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)

Baskın seçimlerin nedenleri ve doğuracağı sonuçlara ilişkin konuşan Siyaset Sosyoloğu Prof. Ferhat Kentel, her ne kadar birleşik olmasa da güçlü bir muhalefet potansiyelinin toplumda mevcut olduğunu belirterek, “Onlar için AKP artık anlamlı bir referans değil” dedi.



24 Haziran baskın seçimlerine 37 gün kala, siyasette ortam gittikçe ısınıyor. Normal şartlarda seçimlere daha 1,5 yıl varken AKP-MHP blokunun baskın seçim kararı alarak, bu seçimlerin alışageldik seçimlerden olmayacağını garantilemiş oldular. Tüm bunlar, kimi soruların çoğalmasına neden oldu; Baskın seçimin siyasi sebepleri nelerdir? Seçmenlerin son 4 yılda altıncı kez sandık başına gitmeleri, onların sosyolojik yapılarının ve duygularının kaldırabilecekleri bir durum mu? 7 Haziran 2015 ile 24 Haziran 2018 seçimleri arasındaki zaman zarfında yaşanan siyasal ve toplumsal devinimler sandığa nasıl yansıyacak?

Sorularımıza Siyaset Sosyoloğu Profesör Ferhat Kentel cevap verdi.

GİDEREK YIPRANAN BİR İKTİDAR

Baskın seçimin nedenlerini birkaç noktadan ele alan Prof Kentel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hükümet ve devlet içindeki ittifak halinde oldukları grupların ellerindeki bütün imkânları ve sahip oldukları iktidarı korumak istediklerini belirterek, geçen her günün bu ittifak için büyük bir yıpranma getirdiğini kaydetti.

AKP’nin enerjisi ve toplumu taşıyıcı kapasitesinin tükenmiş bir durumda olduğunu söyleyen Prof. Kentel, şunları ekledi: “Zaten girmiş olduğu ittifaklar da onun için hayati nitelikte. AKP ile birlikte iktidara eklemlenen çıkar grupları da kaybetmemek zorunda. Ancak zora dayanan, baskıcı ve otoriter yöntemler de tam anlamıyla, bütün toplumu kuşatan bir totaliter yapıya dönüşemiyor. Hâlâ kontrol edilemeyen ve edilemediği sürece bütün otoriter ve manipülatif girişimleri boşa düşürecek bir enerji ve her ne kadar birleşik olmasa da güçlü bir muhalefet potansiyeli toplumda mevcut.”

EKONOMİNİN KÖTÜ GİDİŞATI

Türkiye’de demokratik potansiyeli tersyüz edecek bir manipülasyon kapasitesi her zaman mümkün olduğunu vurgulayan Prof Kentel, “Daha da önemli olan değişkenin ekonomi olduğunu düşünüyorum. Ekonomide yaşanacak sıkıntıları siyasal, kültürel ya da ideolojik düzeyde cereyan eden sorunlarda olduğu gibi, milliyetçi dalgalar yaratıp, hamaset üreterek çözmek çok zor. Özellikle ekonomideki gidişat, toplumun içinde var olan huzursuzlukları arttırıp, derin bir AKP aleyhtarlığına dönüşmesinden ve bu dalganın altından korktukları için erken seçim ile bu düşüşü mümkün olduğu kadar işleri atmaya çalışıyorlar” dedi.

‘TOPLUM ZARAR GÖRÜYOR’

Toplumun son 4 yılda altıncı kez sandığa gitme durumuna da değinen Prof. Kentel, şöyle devam etti: “Toplum bu süreçten oldukça çok zarar görerek geçiyor. Gerilimden gerilime, travmadan travmaya, bölünmeden başka bölünmelere doğru geçen toplumsal kesimler her seferinde ‘cemaatçi’ yalpalanmalar üretiyor. Her seçim, gerilimi bir kere daha besliyor. Ama zannediyorum, yönetici otoritenin zaten istediği bu; Gerilimden fayda sağlamak, kendi tabanını ‘düşmanlar’ karşısında konsolide etmek ve egemen yapıyı korumak için gerekirse en radikal çarelere başvurmak. Toplumun tabii ki böyle bir gerilime hazır olması mümkün değildir. Ancak yaşanan bütün bu gerilimler bir şekilde bir zaman sonra yatışır. Fakat daha önemlisi yaşanan her travma ve açılan yara, ileride beklenmedik başka travmaları da besleyebilir.”

AKP’NİN KESKİN VE MİLİTARİZE DİLİ

7 Haziran ve 24 Haziran arasında yaşananların seçimlere yansımasının çok farklılıklar içereceğinin altını çizen Prof. Kentel, “Bir yandan Ortadoğu bölgesinde yaşanan süreçler ortalama Türkiye vatandaşının güvenlik sorununu ateşleyecek. Dolayısıyla AKP’nin keskin ve militarize dili klasik AKP seçmeni dışındaki kesimlere de ulaşabilecek ve o kesimler arasında bir miktar etki yaratabilecek. Ancak, yaşananlar gene AKP seçmen kitlesi içinde özellikle genç, eğitimli ve kadın olan bir kesim üzerinde derin etkiler yarattı. Onlar için AKP artık anlamlı bir referans değil” dedi.

SANDIĞA YANSIYACAK RADİKAL OYLAR

Yaşananların Kürt oyları üzerindeki en temel etkisinin parçalı olacağını aktaran Siyaset Sosyoloğu Prof. Ferhat Kentel, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Suriye, Afrin, PKK, PYD hattında yaşananlar Kürtleri bir kere daha bölmüş olacak. Suriye’de olup bitenlerden tedirgin olup, güvenlikçi dilin etkisi altında kalanlar, AKP’nin yörüngesinde konsolide olacaklar. Diğerleri ise Türkiye’nin batısında İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayanlarla birlikte AKP yönetiminin sandıkta altının oyulması için çok daha net bir tavır alacak. Eğer özellikle bölgede, muhalif Kürt oyları üzerinde aşırı caydırıcı etkiler inşa edilmezse, bugün olmasa bile ileride kendisini radikal bir şekilde ifade edecek bir kesimin oy davranışları sandığa yansıyacak.”

10 Mayıs 2018 Perşembe

Seçmen kütüklerinin kontrolü ve teyidi


ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)

24 Haziran baskın seçimlerine 2 aydan az bir zaman kala, seçmen kütükleri ile ilgili kafa karışıklıkları devam ediyor. Seçmenlerin 12 Mayıs’a kadar adreslerini doğrulamaları, 12 Mayıs’tan sonra başlayan askı sürecinde de adreslerini ve oy kullanacakları okulları teyit etmeleri gerekiyor.

24 Haziran seçimleri yaklaştıkça seçmenlerin nerede oy kullanacaklarına ilişkin soruların yanıtları araştırılmaya başlandı. e-Devlet ve YSK üzerinden sorgulanabilecek seçmen kütükleri 12 Mayıs’a kadar askıda olacak. 02-12 Mayıs tarihleri arasında seçmenler nerede oy kullanacaklarını sorgulamaları gerekiyor. Aksi taktirde seçmenlerin oy kullanma sırasında problem yaşamaları yüksek ihtimal olacak. Halkların Demokratik Partisi (HDP), konuyla ilgili seçmenleri bilgilendiriyor. Bastıkları el ilanlarıyla seçmenleri gezerek onlara bu konuda yapmaları gerekenleri anlatıyorlar.

SEÇMENLER EL İLANLARIYLA BİLGİLENDİRİLDİ

Örgütlenmeden Sorumlu HDP Amed İl Eş Başkan Yardımcısı Erkan Erenci, yürüttükleri çalışmaya ilişkin bilgiler verdi. Erenci, her yıl olduğu gibi bu yıl da seçmen kütüklerinde karışıklık veya oynama olduğu yönünde haberler çıktığını söyleyerek, şunları belirtti: “Bizde parti olarak tedbir almak için Amedli halkımıza gidip kendi oylarına sahip çıkma anlamında seçmen kütükleri askıya çıktıktan sonra kontrol etmeleri hususunda duyurular yaptık. Bununla birlikte 300 bin el ilanı basarak 13 dış ilçe, 4 merkez ilçe olmak üzere 17 ilçede evlere dağıttık. Biz bu el ilanlarını dağıttıktan sonra muhtarlıkların önleri epeyi kalabalık olmaya başladı. İnsanlar gidip seçmen kütüklerini öğrenmeye çalıştılar. İlanlarımızda muhtarlıklardan, Yüksek Seçim Kurulu’nun internet ana sayfasından ve e-Devlet uygulamasından seçmenlerimizin kütüklerini öğrenebileceklerini açıkladık.”

Çalışma yürütürken halkın kısmen bu konuda bilgi sahibi olduğunu söyleyen Erenci, “Halkımız bir oyun bile neleri değiştirebileceğini bildikleri için bu konuda bilgili olduğunu gördük. Ancak yine de duyurular yapmak gerekiyordu. Çünkü bilmeyenler de vardı. Onları da bu konuda bilgilendirmek gerekiyordu” dedi.

ASKI SÜRECİ TAKİP EDİLMELİ

Seçmenlerin 12 Mayıs’tan sonra da dikkatli davranmalı gerektiğini vurgulayan Erenci, “Mesele kütüğünü bulmakla bitmiyor. Askı süreci başladığında seçmenlerin bu kez hangi okulda oy kullanacakları açıklanacak. Dolayısıyla onu da özenle takip etmeleri gerekiyor. 12 Mayıs ile oy kullanılacak okulların açıklandığı tarihe kadar ki süreç seçmenler açısından önemlidir. Çünkü asıl mesele orada ortaya çıkıyor. Şimdiye kadar yaşadığı adres ile oy kullanacağı adres arasında fark olabilir. Seçmen güncelleme yapmamış ise bu sorunu yaşamak kaçınılmaz olur. O yüzden bu süreci iyi yönetmek gerekiyor. ”

SEÇMEN SORGULAMA NASIL OLUR?

Yurtiçinde oy kullanacak olan seçmenlerin 12 Mayıs’a kadar adreslerini doğrulamaları gerekiyor.
Adres doğrula veya kontrol etme işlemi aşağıda adım adım resimli anlatılmıştır.

1.      Adım: Google’ye ‘ysk seçmen sorgulama’ yazıyorsunuz.




2    2.       Adım: Açılan pencerenin ilk sırasında bulunan ‘Yurt İçi Seçmen Sorgulama - YSK’ya tıklıyorsunuz.



3    3.       Adım: Açılan penceredeki ‘Seçmen Bilgilendirme Hizmetini’ kapattıktan sonra kimlik bilgilerinizi giriyorsunuz. Bilgilerinizi girdikten sonra ‘Sorgula’ butonunu tıklıyorsunuz.



4    4.       Adım: Kimlik bilgilerinizi girip, ‘Sorgula’ butonuna tıkladıktan sonra açılan sayfada adresinizi doğruluyorsunuz. Şayet adresiniz şu an oturduğunuz yer ise, yine de teyit etmek için ‘AYNI HANEDE OTURA SEÇMENLER’ ve ‘AYNI BİNADA OTURAN SEÇMENLER’i kontrol etmeyi unutmayın.





Tabii her şey burada bitmiyor. 12 Mayıs tarihinden sonra da mutlaka aynı işlemleri yaparak son bir kez daha seçmen kaydınızı kontrol etmeniz gerekiyor. Eğer seçmen kaydınızda bir yanlışlık veya sorun varsa ilgili kurumlara (muhtarlık, nüfus müdürlükleri, Yüksek Seçim Kurulu) müracaat ederek düzeltilmesini sağlamanız lazım.


4 Mayıs 2018 Cuma

HDP’nin çok renkli aday adayları


ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)

HDP’nin 28 Nisan-05 Mayıs tarihleri arasında devam eden aday adaylık başvuru sürecine ilgi yoğun. Aday adayları neden HDP’yi tercih ettiklerini anlattılar.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), geçtiğimiz hafta 24 Haziran erken seçim maratonuna resmen başlamıştı. HDP, kurduğu kabul komisyonuyla 28 Nisan-05 Mayıs tarihleri arasında aday adaylık başvurularını değerlendirmeye almaya devam ediyor. Başvurular, Kürdistan’da Amed ve Van’da kabul ediliyor. Son tarihi 05 Mayıs olan başvuruların şimdiye kadar yüzlerce yapıldığı öğrenildi. Aday adaylığı kabul komisyonunda bulunan HDP Parti Meclisi ve Kadın Koordinasyon Üyesi Nuran İmir, aday adaylık başvuru süreci hakkında konuşurken, aday adayları da neden HDP’den aday adayı olduklarını anlattılar.



‘ÇALIŞMALARIMIZI BÖLGELERE AYIRDIK’

HDP milletvekili aday adaylığı için 28 Nisan-05 Mayıs tarihleri arasında bir süre belirlediklerini belirten İmir, şunları kaydetti: “Aday kabul komisyonlarımız belirlenmişti. 28 Nisan’dan bu yana illerimiz ciddi anlamda bir yoğunlaşma içerisindedir. Daha önceki seçimlerde aday adaylarımız bulundukları illere direkt başvuru yapabiliyorlardı. Ama bu kez bölgelere ayırdık. Teknik anlamda biraz daha süreci hızlandırmak için başvuru kabul komisyonlarımız 6 ayrı bölgede belirlendi. Kürdistan’da Amed ve Van, yine Çukurova’da bir merkezimiz var. Marmara’da İstanbul, İç Anadolu’da Ankara genel merkezimiz de başvuruları alıyoruz. Diğer yerellerde de pilot merkezlerimiz var. Özellikle Amed bölgesi 17 ilden oluşuyor. Ayın Nisan’ın 28’inden beri aday kabul komisyonlarımız gerekli tedbirlerini aldı. Çalışmalarımız her geçen gün hızlanmış bir şekilde devam ediyor.”

‘KADINLARDAN ÇOK TALEP VAR’

Aday adaylık başvuruları sırasında olumlu anlamda kendilerini sevindiren ciddi ölçüde bir genç akışının olduğunu söyleyen İmir, şunları paylaştı: “Gençliğin talebi çok yoğun. Aday adaylarımızın profilinde öne çıkan en belirgin özellik ise, gelen bütün arkadaşlar aslında bireysel anlamda aday adayı olmaktan ziyade, direkt süreçle alakalı gelişen Kürt ve demokrasi güçlerine karşı netleşen ittifaklara mukabil siyasal tepkiler ve tavırlar takınmak üzerinden bir sorumluluk almak için böyle bir katılım gerçekleşiyor. Bu bizim için çok anlamlı bir durumdur. Şu aşamaya kadar Şırnak, Mardin, Siirt, Dersim, Batman, Elazığ, Bingöl, Kilis ve diğer bölge illerimizden sayısızca kişiler gelip aday adayı oldular. 18-40 yaş arası katılımların düzeyi gayet iyiydi. Kadınlardan bu konuda çok iyi bir istek ve talep var.”

‘RENKLİ BİR PROFİL VAR’

Aday adayların profillerine dair de bilgi veren İmir, şunları ekledi: “Örneğin Sûr’da sokağa çıkma yasakları döneminde son güne kalan içeride çocuğuyla birlikte kalan bir kadın arkadaşımız aday adayı oldu. Emek ve hukuk alanından çok ciddi bir akış var. Mimar ve doktorlar hakeza öyle. Çeşitli alanlarda parti yönetimlerimiz de yer alan arkadaşlarımız var. Çok yönlü toplumsal tüm dinamikleri yansıtan renkli bir aday adayları profilimiz var. HDP’ye, kadınlara, gençlere çok önemli sorumluluklar düşüyor. Yaşamımızı Haziran’ın 24’üne kilitlemiş değiliz ama geleceğimizi ve kaderimizi belirlemek için önemli bir gün. Ciddi anlamda bir duyarlılık durumu var ama bunu sahaya da yansıtmamız lazım. Özellikle kadınlarımız bu konuda ısrarcı olmalılar. Deneyim ve tecrübesi olan ‘rû spî’ dediklerimizin de bu sürece katkı sağlaması lazım. Tüm arkadaşlarımız yönetimlerimizi beklemeksizin harekete geçmeli.”

‘BARIŞA KATKI YAPMAK İSTİYORUM’

Aday adaylığı başvuru için Riha’nın Siverek ilçesinden gelen Dil Öğretmeni Sinan Çınar ise, HDP’yi neden tercih ettiğini anlattı. Çınar, bölgede yaşadığı ve herkesin barışa katkı yapacağına inandığı için aday adayı olduğunu belirten Çınar, şunları ifade etti: “Bu yükü sadece bir takım insanların sırtına bırakmanın doğru olmadığına inandığımdan kaynaklı HDP’den aday adayı oldum. Kısmet olursa elimizden geleni yapacağımıza inanıyorum. Bu tür sürekli olmadığı için biraz heyecanlıyım. Daha değişik sınavlara giriyoruz ama bu başka bir duygu.”



ZİNDANLARA SES VERMEK İÇİN

Sûr’daki sokağa çıkma yasakları döneminde kucağındaki bebeğiyle son güne kadar özyönetim alanlarında kalan Remziye Tosun ise, şu an da bir kurumda aşçı olarak çalıştığını söyleyerek, HDP’den neden aday adayı olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Ben 20 yıl Sûr’da yaşadım. Yaşadığımız yer tank ve toplarla yıkıldıktan sonra ben ve 4 aylık olan kızım olan Beritan, zindana atıldık. 1,5 yıl zindanda kaldık. Zindan da kadının gerçekliğini ve özgürlük anlayışını bilince çıkardım. Kadınlığımı anladım orada. Zindanlardaki arkadaşlarıma ses vermek için HDP’den aday adayı oldum. Çünkü HDP’de ideolojik kadını görüyorum.”






‘HDP HERKESİ EŞİT TUTUYOR’

Amed’den aday adaylık başvurusunda bulunan Nurettin Turgay, Dicle Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesinde Profesörlük yaptıktan sonra emekli olduğunu belirterek, HDP’den aday adayı olmasında etkili olan faktörü şöyle dile getirdi: “Ben bir din insanıyım. Kuran-ı Kerim’de Allah ‘Elhamdullilahi Rab-ül Alemin’ diyor. Anlamı ise ‘Allah herkesin Allah’ıdır’ demektir. Müslümanların ve Müslüman olmayanların, Alevilerin, Ezidilerin, Süryanilerin, Ermenilerin, Kürtlerin ve Türklerin herkesin Allah’ıdır.  HDP’de tüm bunların birbirinden ayırmayıp, eşit tuttuğu için HDP’den aday adayı oldum. HDP’yi bu yüzden kendime çok yakın gördüm ve bu parti de yer almak istedim. Hayırlısı ne ise o olsun isterim.”



HALKLAR BAHÇESİ

Dîlok’tan aday adaylığı başvurusu için Emekli Makine Teknisyeni Selam Tutumlu ise, HDP’den nedne aday adayı olduğunu şöyle aktardı: “HDP’nin adı üzerinde; Bütün halkları bünyesinde barındıran, renkleriyle ve inançlarıyla halklar bahçesi olarak siyaset yaptığı için aday adayı oldum. Seçim tarihi açıklanmadan önce ben HDP’nin içerisinde faaliyetlerde bulunuyordum. Fakat ortamın da getirdiği gerekliliklerden dolayı böyle bir parti de yer almak istedim.”



25 Nisan 2018 Çarşamba

‘Demirci Kawa’nın heykelini yıkanlar, onun yoldaşlarını bitiremeyecekler’


ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)

1 Mayıs çalışmaları kapsamında konuşan DİSK Amed Bölge Temsilcisi Mehmet Şirin Gürbüz, Amed’in tüm sokak ve caddelerine ineceklerini belirterek, “Bizler 1 Mayıs’ı anlamlı ve önemli buluyoruz. Demirci Kawa’nın heykelini yıkanlar, Demirci Kawa’nın yoldaşlarının bitiremeyeceklerdir” şeklinde konuştu.



Geçtiğimiz hafta DİSK, KESK, TMMOB ve TTB ortak bir basın toplantısı yaparak 1 Mayıs İşçi ve Emekçilerin Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü’nü tüm Kürdistan ve Türkiye’de Newroz coşkusuyla kutlayacaklarını açıklamışlardı. Amed’de de kutlanacak olan 1 Mayıs’ın çalışmaları başlamış durumda. Çalışmaların başında bulunan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Amed Bölge Temsilcisi Mehmet Şirin Gürbüz ile konuştuk.

ÇALIŞMALARA BAŞLANDI

1 Mayıs çalışmalarına katılmaları için MHP ve AKP’nin dışındaki tüm siyasi parti ve kurumlarla görüştüklerini belirten Gürbüz, bu görüşmelerden olumlu cevap aldıklarını kaydetti. Çalışma materyallerini kullanmak üzere tasarladıklarını söyleyen Gürbüz, şöyle konuştu: “Biz el bildirilerimizi, broşürlerimizi, afişlerimizi ve pankartlarımı hazırlamış bulunmaktayız. Amed’in 1 Mayıs’ı kutlaması sebebiyle kentin tüm sokak ve caddelerine inecek biçimde bir çalışma yürüteceğiz. Böylesi bir ‘baskın seçim’ denilen seçim kararının alındığı bir süreçte 1 Mayıs’ı görkemli ve coşkulu bir havayla kutlamak önemli ve etkilidir. Gerek güvenlik soruşturmalarıyla gerekse KHK’lerle işten atılan binlerce işçi, emekçi, kadrolu arkadaşlarımızın bu 1 Mayıs’ı iyi değerlendirip alanlara akıp dile getirmek istediklerini haykırabilmeliler.”

HAK TALEPLERİ

Amed ve çevre illerin içinde olduğu bölgesel 1 Mayıs kutlaması yapacaklarını planladıklarını vurgulayan Gürbüz, “Bölgesel kutlama yapacağımız için katılımı da ona uygun bekliyoruz. Tüm ezilen ve ötekileştirilenleri 1 Mayıs alanlarına davet ediyoruz. Bunun için de hummalı bir çalışma yürütüyoruz. Bugün itibariyle alan çalışmalarımızı başlatacağız” dedi.
Gürbüz, bu çalışma kapsamında bir takım temel sloganlarının olduğunu söyleyerek şunları ekledi:
“Savaştan yana olmayıp, barışı savunanları, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü savunanları, barışçıl ve demokratik bir ortamda herkesin kendi kimliği ve diliyle eşit, özgür bir yaşam için mücadele edenleri, anti demokratik yasalara, gözaltılara, tutuklamalara, haksızlıklara ve adaletsizliklere ‘DUR’ diyenleri,  açlığa, yoksulluğa ve sömürüye ‘DUR’ demek için, iş güvenliği ve ‘güvenlik soruşturmaları’ adı altında iş haklarının feshedilmesine karşı gelmek durmak için, tüm Amedlileri 1 Mayıs mitingine davet ediyoruz. ”

DEMİRCİ KAWA’NIN YOLDAŞLARI

1 Mayıs’ı işçi ve emekçi dayanışma gününden çıkarıp, tüm ötekileştirilenlerin hak taleplerini haykıracakları bir alan haline dönüştürme çabasında olduklarının altını çizen DİSK Amed Bölge Temsilcisi Mehmet Şirin Gürbüz, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Amed bir sanayi veya tekstil kenti olmayabilir ama tüm halkı emekçi bir yapıya sahiptir. Özellikle böyle OHAL ve KHK’lerin hakim olduğu bir süreçten geçmemizden kaynaklı halkımızın bunlara ‘DUR’ demesi için bizler 1 Mayıs’ı anlamlı ve önemli buluyoruz. Demirci Kawa’nın heykelini yıkanlar, Demirci Kawa’nın yoldaşlarının bitiremeyeceklerdir. Kendini bu sistemde öteki hisseden tüm kesimleri 1 Mayıs İstasyon alanına davet ediyoruz.  

24 Nisan 2018 Salı

Paylan: Demokratikleştiremediğimiz sürece suç işlemek üzere sıramızı bekleyeceğiz!


ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) İstanbul Milletvekili Garo Paylan, 24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımı’nın 103. yıl dönümünü değerlendirdi.



HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, 103 yıldır Ermeni Soykırımı ile yüzleşilmediğine dikkat çekerek, “Demokratikleştiremediğimiz sürece yalnızca suç işlemek üzere sıramızı bekleyeceğiz. Dün Ermeniler, Aleviler oldu, bugün Kürtler, yarın Türkler veya başka halklar olacak” ifadelerini kullandı.
Osmanlı devletinin 1915 yılının baharından başlayarak aşamalı olarak aynı yılın sonbaharına kadar sistematik olarak katliam uyguladığı Ermeni Soykırımı’nın üzerinden 103 geçti. Osmanlının devamı olan Türk devleti, o günden bugüne tüm uluslararası girişimlere rağmen işledikleri insanlık suçunu ‘soykırım’ olarak tanımlamadı. Ermeni halkına dün yaşattıkları acıların aynısını bugün Kürtlere yaşatan Türk devleti, soykırım politikalardan hiçbir zaman vazgeçmedi. Hâlâ günümüzde siyasi, kültürel ve fiziksel soykırımlar devam etmektedir.

İNKAR 103 YILDIR DEVAM EDİYOR

Günümüzden 103 yıl önce 250’ye yakın yazar, aydın, gazeteci ve siyasetçinin planlı bir operasyonla tutuklanıp Ankara ve Çankırı’ya sürüldükten sonra katledildiklerini hatırlatan Paylan, bu olayın Ermeni Soykırımı’nın başlangıç tarihi olarak belirlendiğini söyledi. Bu olaydan sonra çıkarılan ‘tehcir yasası’yla da Ermeni halkının Osmanlı topraklarından kazınıp, imha edildiğini belirten Paylan, şöyle konuştu: “Bu politika ve uygulamalarla bir halkın kültürel varlığı ve tüm izleri yok edilmiştir. Çünkü Ermeni Soykırımı bir anlık bir deprem gibi gelip geçen bir şey değildir. Daha sonra oluşan inkar politikalarıyla 103 yıldır devam etmektedir. Eğer ki Türkiye yaşanan felaketle yüzleşebilselerdi, benim inancım odur ki bugüne kadar yaşadığımız onca katliam, soykırımı ve acıları yaşmammış olacaktık. Ama maalesef bu suçlarla yüzleşilmediği ve inkar devam ettiği için yeni suçların kapıları aralanmıştır.”

DÜN ERMENİLER, BUGÜN KÜRTLER

Bugün yaşadıkları iklimin 103 yıl önce ki iklime çok benzediğinin söyleyen Paylan, şunları kaydetti: “103 yıl önce mesele Ermenilerdi. Onların eşitlik taleplerinin kabul edilmemesiydi. Bugün de aynı politikalar Kürtler üzerinde uygulanıyor. Kürtlerin iradesi ve eşitlik talepleri kabul edilmiyor. İmha ve asimilasyon politikalarıyla devam edilmeye çalışılıyor. Ben 103 yıl önceki felaketle yüzleşmenin hepimiz açısından iyileşmek anlamına geleceğini düşünüyorum. Yalnızca Ermeni halkı için değil, Türkiye’de yaşayan herkes için önemli bir adaletin olacağını düşünüyorum. Ermeni Soykırımı ile yüzleşmenin de öncelikle soykırımı kabul etmek ve faillerinin isimlerinin cadde, bulvar ve sokaklardan kaldırılmasıyla başlar. Çünkü soykırımın baş faili olan Talat Paşa’nın ismi tüm kamusal alanlara verilmiş durumda. Bu durumda soykırım ikliminin devam ettiğinin en temel sembollerinden birisidir.”

MHP-AKP’NİN SOYKIRIM POLİTİKALARI

Ermeni Soykırımı döneminde cumhuriyetin ilk Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt’un  ‘Burası Türkün devletidir. Türk olmayanın hiçbir hakkı yoktur. Tek hakkı, köle olmaktır’ sözünün bugün hâlâ geçerliliğini koruduğunun altını çizen Paylan, şunları vurguladı: “Bugün Ermeni Soykırımı ile yüzleşmeleri demek, Bozkurt’un bu sözünün devamını getirememek anlamına gelir. MHP zaten bu konuda nettir. Ermeni Soykırımı’nı tanımamak, Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerine kulak MHP’nin ortaya koyduğu ideolojinin bitmesi demek olur. Dolayısıyla AKP son 13 yıldır MHP’ye yedeklendiği için, MHP’nin ideolojisini devam ettiriyor. MHP’nin en temel talebi de, Ermeni Soykırımı’nı kesinlikle tanımamak, Kürtlerin tüm taleplerini yok sayıp baskılamaktır. O yüzden şu anda adaletten çok uzaktayız. Ancak biz HDP olarak mücadelemizle hem bugün yaşananların hem de geçmişte yaşananların adalet talebini ortaya koyuyoruz.”

‘MESELE DEMOKRATİKLEŞMEKTİR’

“Demokratikleşme herkes için önemli bir role sahiptir” diyen HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Yakın geçmişte bu meselelerin ciddi anlamda tartışıldığı bir süreçten geçtik. Bunu Kürt meselesinin demokratik çözümünün konuşulmasına borçluyduk. Ülkenin bu kadar büyük ve güncel bir meselesi konuşulup tartışılıyorsa biz Ermeniler olarak da yüz yıllık bir sessizlikten sonra Ermeni meselesini gündeme taşıma fırsatı bulduk. Demokratikleşme sadece Kürtler veya Ermeniler için değil, yaşanan pratiklerden de görüyoruz ki Türkler için de önemli. Kürde hakkını vermeyen, Ermeni’nin felaketi ile yüzleşmeyen anlayış Türklerin de hakkını gasp ediyor. Onları KHK’lerle işinden, aşından ve özgürlüklerinden ediyor. Bu açıdan özgürlük düşüncesi bir bütündür. Önemli olan bu ceberut devlet anlayışını demokratikleştirmektir. Demokratikleştiremediğimiz sürece yalnızca suç işlemek üzere sıramızı bekleyeceğiz. Dün Ermeniler, Aleviler oldu, bugün Kürtler, yarın Türkler veya başka halklar olacak.”


23 Nisan 2018 Pazartesi

Cezaevlerinde yüzlerce 0-6 yaş grubu çocuk var


ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)

Türkiye cezaevlerinde adaletsizlik ve hak ihlalleri artık uluslararası ilgili kurumların gündeminden düşmeyen bir boyuta ulaşmış durumda. Bunların en başında da anneleriyle beraber cezaevi koşullarında 6 yaşına kadar yetişmek zorunda kalan çocukların durumu geliyor. Onca girişim ve soru önergelerinden sonra Adalet Bakanlığı’nın 2017 yılının kasım ayı itibariyle sayılarının 624 olduğunu açıkladığı bu çocukların, beslenme ve yaşama koşullarının standartların çok altında olduğu tespit edilmişti. Açıklanan sayının söz konusu çocukların annelerinin tahliye olmaları veya 6 yaşına geldikten sonra annelerinden koparılmaları durumu da göz önünde bulundurulduğunda bu veriler değişkenlik gösteriyor. Bu çocuklara en son katıldığı bir televizyon programında Kürdistan’daki katliamları kastederek ‘Çocuklar ölmesin’ dediği için tutuklanıp cezaevine konulan Ayşe Çelik Öğretmen’in yeni doğan kızı da eklenmişti.

Türkiye cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalmak zorunda bırakılan ve yasal mevzuat gereği 6 yaşlarına geldiklerinde annelerinden koparılan çocukların bulundukları ortamın ruhsal ve bedensel gelişimlerini nasıl etkilediğini, beslenme koşullarını, annelerinden koparıldıktan sonra dış dünya ile adaptasyon süreçlerini ve tüm bunların geleceklerinde nasıl bir iz bıraktığını konunun uzmanları ile konuştuk.

Sorularımızı yanıtlayan Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği – Hapiste Çocuk Ağı Temsilcisi Avukat Cansu Şekerci ve Altınbaş Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı Öğretim Üyesi Dr. Fulya Giray Sözen, çocukların 0-6 yaş dönemini, cezaevi gibi yetişkinlerin bile duygusal olarak zorlandıkları bir mekanda geçirmek zorunda kaldıklarına dikkat çektiler.

YÜZLERCE 0-6 YAŞ GRUBU ÇOCUK CEZAEVLERİNDE

Türkiye cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalan çocukların rakamsal verileri hakkında bilgi veren Av. Cansu Şekerci, “Hapishanede anneleriyle kalan 0-6 yaş grubu çocuklara ilişkin güncel istatistiklere soru önergelerine ve bilgi edinme başvurularına verilen cevaplardan, uluslararası denetim mekanizmalarının hazırladıkları raporlardan ulaşıyoruz” dedi.



Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin 2017 yılını kapsayan ve Mart 2018’de yayınlanan raporuna değinen Av. Şekerci, şunları belirtti: “Aralık 2017 itibariyle yaklaşık 600 kadın çocuklarıyla birlikte tutulmaktadır. Bunlardan 100 tanesi hamile ya da yeni doğum yapmıştır. Raporun hapishanedeki annesiyle kalan çocuk değil, çocuklarıyla kalan anne sayısı baz alınarak hazırlanması; bir annenin birden fazla çocuğu olması durumunda sayının daha fazla olduğunun sinyalini vermekte. Yine nispeten yakın zamanlı bir istatistik olarak İstanbul milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin verdiği soru önergesine Adalet Bakanlığı yanıt olarak 14.11.2017 tarihi itibariyle 624 çocuğun olduğu bilgisini vermiştir. Veriler değerlendirilirken dikkat edilecek bir başka husus, istatistiğin belirli bir tarihle sınırlı olmasıdır. Tahliye olan anneler ve yaşı dolduğu için annelerinden ayrılan çocukların tek bir tarihle verilen istatistiklerde karanlık sayı olarak kaldığı unutulmamalıdır.”

ÇOCUKLARDA CEZAEVİ PSİKOLOJİSİ

Çocukların cezaevlerindeki durumlarına ilişkin de konuşan Av. Şekerci, şunların kaydetti: “Çocuklara özgü menü çıkmaya başladı ve kantinde yoğurt, süt gibi takviyeler parayla satın alınabiliyor. Ama maddi geliri olmayan anneler için kantinden çocuğa özgü ürün temin etmek çok mümkün değil. Bu alandaki sorulara bakanlık tarafından sınırlı cevaplar verilmesi, anneleriyle kalan çocuklar hakkında temel ya da özel ihtiyaçlara ilişkin gerekli takibin yapılmadığını da gösteriyor. Bu yüzden Türkiye genelinde bir standardizasyon sağlanmadığı savını destekliyor.”

Çocukların kendilerini cezaevinde hissetmemesi için yapılması gereken uygulamaların ne aşamada olduğunu anlatan Av. Şekerci, şöyle konuştu: “Türkiye’de 8 adet kadın kapalı ceza infaz kurumu var. Aynı zamanda erkek mahpuslar için kullanımda olan kurumların bazı koğuşlarının da kadın mahpuslara ayrıldığı bilinmekte. Çocuk sayısının yüksek olduğu kurumlarda kreş ya da oyun odaları olabiliyor, ancak bu uygulama da standart değil ve her kurumda bu imkan bulunmuyor. Ayrıca çocuk, oyun odası ya da kreş dışında oyuncakla temas edemiyor, koğuşlara oyuncak alınmıyor. Her türlü oyun/oyuncak olanağı sağlanmış olsa bile kadın cezaevleri yetişkine özgü kurumlar ve 0-6 yaş arası çocukların bu kurumlarda kendilerini cezaevinde hissetmeme ihtimali ne yazık ki yok.”

ÇOCUKLAR ADAPTASYON SORUNU YAŞIYORLAR

Öğretim Üyesi Dr. Fulya Giray Sözen ise, 2010 yılı Aralık ayında BM Genel Kurulu tarafından kadın mahpusların ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik kriterleri içeren Bangkok Kuralları’nı hatırlatarak, şunları ekledi: “Bangkok Kuralları, anneleriyle birlikte hapsedilen çocukların bakım politikasına ilişkin geniş düzenlemelere yer veriyor. Bu kurallar BM’ye üye ülkelerce oybirliğiyle kabul edildi ve ülkelerin yükümlülüklerini yerine getirmesi bekleniyor. Kurallarda annesiyle birlikte hapsedilen çocukların içinde bulunduğu çevre koşullarının kurum dışındaki çocukların koşullarına olabildiğince yakın olması gerektiği düzenlemesine de yer verilmiştir fakat güncel durumda bu sadece teorik bir bilgi olarak kalıyor.”



Çocukların en kritik gelişim sürecini cezaevinde geçirmelerinin sonraki yaşamlarına, kişiliklerine, seçimlerine, hayatla ilgili yönelimlerine etkisinin oldukça büyük olduğuna işaret eden Dr. Sözen, şu değerlendirmelerde bulundu: “Her şeyden öte anneyle birlikte cezaevine girmek çocuk için oldukça zorlayıcı bir süreç. Çocuklar hayatla ilgili birçok referans noktası oluşturdukları 0-6 yaş dönemini, cezaevi gibi yetişkinlerin bile duygusal olarak zorlandıkları bir mekanda geçirmek zorunda kalıyor. Sonrasında çocuk 6 yaşını doldurduğunda dışarıda kendisine bakım sağlayacak kimse yoksa ya devlet koruması altına alınıyor ya da dışarıdaki bir bakım verenin yanına hızlı bir geçiş yapıyor. Çocuğun oldukça uzun bir süre, sadece anneyle kurduğu yakın ilişki ve cezaevindeki izole, birçok uyarandan yoksun yaşamı dış dünyaya geçişle birlikte dönüşüyor ve birçok çocuk bu geçişe adapte olmakta güçlük çekiyor.”

ÇOCUKLARIN ANNELERİNDEN KOPMA SÜRECİ

Dr. Sözen şöyle devam etti: “Çocuklar cezaevinde anneleriyle birlikte kaldıklarında genelde çok yakın, bağımlı bir ilişki geliştirebiliyorlar. Hatta çoğu durumda çocuğun içerdeki varlığı anneye de güç veriyor ve anneler aslında çocuklarını duygusal bir dayanak, güç olarak da görebiliyor. Bu normalin dışında, diğer aile üyeleriyle temasın hemen hemen hiç ya da çok sınırlı olduğu ilişki biçiminin çocuğun 6 yaşını doldurmasıyla birlikte sona ermesi ve çocuğun bir gün içerisinde dış dünyaya geçiş yapması çocuk için fazlasıyla incitici bir deneyim. En temel güçlük anneden ayrılmak olsa da çocuğun ikamesi, sosyal çevresi, varsa aile üyeleri ve akranlarıyla ilişkileri, günlük rutinleri, beslenme, uyuma, oyun oynama gibi çok temel günlük pratikleri tamamen yeniden kurgulanıyor. Çocuklar eğer henüz cezaevindeyken dış dünyayla ilgili hazırlanmaz, bu konuda kendilerine bilgi verilmez ve bu geçiş birdenbire gerçekleşirse çocuk için dış dünya çok daha korku ve kaygı verici bir alana dönüşebiliyor.”

CEZAEVİNİN ÇOCUKLARIN GELECEKLERİ ÜZERİNDE ETKİSİ

Cezaevinde doğmuş veya orada belli süre kalmak zorunda bırakılan çocukların, yetişkin olduklarında toplumla kuracağı ilişkinin boyutu ve içeriğiyle ilgili de konuşan Dr. Sözen, “Bunu öngörmek çok zor ve her şeyden öte böyle bir genellemede bulunmak bu çocuklar için oldukça etkileyici olur. Bu konuda ancak cezaevinde doğan ya da büyüyen çocukların yetişkin hayatlarını inceleyen boylamsal araştırmalarla bilimsel bir yorum yapılabilir, böylesi araştırmalarda ne yazık ki sınırlı. Lakin şunu biliyoruz ki, çocukluk çağındaki olumsuz deneyimler ve mağduriyetler bireylerin yetişkinlik hayatını birebir etkiliyor” dedi.

Bu etkinin çocuğun yaşamında karşılaştığı iyileştirici, sahici ve kalıcı ilişkilerin gücüne bağlı olarak olumluya da evrilebileceğini söyleyen Dr. Sözen, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Dolayısıyla cezaevinde büyümüş çocuklar beklenenin aksine eğer bu olumsuz deneyimin etkilerini telafi edecek kalıcı ve sahici bir ilişki, iyi bir rol model ya da sağlıklı bir sosyal çevreyle desteklenirlerse, dışarıda büyüyen akranlarıyla benzer bir yetişkinlik süreci geçirebilirler. Cezaevinde büyüme sürecinin nasıl ele alındığı, sonrasında anneyle çocuğun ilişkisinin ne boyutta devam edebildiği, çocuğun cezaevinde ne kadar süre kaldığı, kaldığı dönemde koğuşunda başka çocukların bulunup bulunmadığı, çocuğun okul öncesi imkanlardan yararlanabilmesi gibi birçok faktöre bağlı olarak çocuğun bu olumsuz deneyimden etkilenme biçimi değişebilecektir.”

20 Nisan 2018 Cuma

Pir: HDP’nin seçimlerde ittifaka ihtiyacı yok


ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)

HDP Amed Milletvekili Ziya Pir, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimlerin tarihini 24 Haziran olarak belirlemesinin nedenlerini ve partilerinin seçimlere ilişkin tavrını anlatarak, “Bizim seçimlerde ittifaka ihtiyacımız yok. Baraj sorunu olanlar düşünsün” ifadelerini kulandı.



AKP Genel Başkanı ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde erken seçim tarihinin 24 Haziran olacağını açıklamıştı. Seçimlerin erken tarihe alınması bir yandan birçok siyasi parti ve çevreler tarafından eleştirilirken diğer yandan fiiliyatta seçim çalışmalarının startı verildi. MHP-AKP faşist bloğunun ‘cumhur ittifakı’ olarak nitelendirdiği ortalıklarının çatlayarak yenilgi ile sonuçlanmaması için erken seçim kararı aldıkları yönündeki tartışmaların yürütüldüğü bir siyasi ortamda Halkların Demokratik Partisi (HDP) Amed Milletvekili Ziya Pir ile konuştuk. 
MHP ve AKP’nin 2015 7 Haziran genel seçimlerinden bu yana bir koalisyon kurduklarını hatırlatan HDP Amed Milletvekili Ziya Pir, söz konusu bu koalisyonun uzun sürmesi durumunda çatlak seslere gebe olacağına dikkat çekti.

ÇATLAMAK ÜZERE OLAN FAŞİST KOALİSYON

AKP’li milletvekillerin MHP ile devam eden koalisyondan rahatsız olduklarını belirten Pir, şunları kaydetti: “AKP’li milletvekilleri MHP ile kurulan ittifaka rağmen oylarında bir artış olmadığını söylüyorlar. Dolayısıyla bu ittifakın bir anlamının olmadığını anlatıyorlar. Bu da ittifakın bir çatlaklığa doğru gittiği gösteriyor bizlere. Bunun önünü almak için de koalisyonun küçük ortağı Devlet Bahçeli erken seçimin yapılması için bir çıkış yaptı. Kaldı ki bu ittifakın oyları gün geçtikçe erimeye başlamıştı. Bir buçuk yıl daha bunu böyle götüremezlerdi. O zamana kadar muhtemelen oy oranı yüzde 40’ların bile altına düşebilirdi. Bunların yanı sıra Türkiye şu anda ekonomik krize doğru hızlı bir şekilde ilerliyor. Ekonomik göstergelere baktığımızda bu yılın sonuna kadar mevcut hükümet Türkiye’yi yönetemeyecekti.”

‘YÖNETEMEDİKLERİ İÇİN SEÇİME GİDİYORLAR’

MHP-AKP koalisyonun neredeyse iki yıldır ülkeyi OHAL ile yönetmelerine rağmen yine de başarılı bir yönetim biçimi ortaya koyamadıklarına işaret eden Pir, “Ülkeyi yönetemedikleri için kendi oyları daha fazla düşmeden bir umut tekrar iktidar olabilme düşüncesiyle erken seçime gitme kararı aldılar. Yapılan açıklamalara baktığımız da bu karar öyle yeni alınmış bir karar değil. Mesela AKP Sözcüsü Mahir Ünal ‘Bizim seçim şarkımız bile hazır’ dedi. Bu söylem, birkaç aydır erken seçim çalışmalarına başladıklarını gösteriyor. AKP kendi tükürdüğünü yalamamak için Devlet Bahçeli’ye bunu söylettiler. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Türkiye’de seçim kararını meclisin alması gerekirken, cumhurbaşkanı erken seçim tarihini bildirirken meclise sorma ya da önerme zahmetinde bile bulunmayarak emrivaki bir şekilde açıkladı. Bu durum da Türkiye’deki demokrasi ayıplarından biridir” dedi.

‘HDP OLARAK SEÇİMLERE HAZIRIZ’

Kürdistan ve Türkiye’nin sıkıyönetim ile yönetildiğinin altını çizen Pir, şunları ekledi: “Önümüzde seçim çalışmaları için iki aylık bir süreç var. Bu sıkıyönetim koşullarında HDP başta olmak üzere muhalif partiler nasıl çalışma yürütecekler biz merak ediyoruz. Cumhurbaşkanı ‘AKP-MHP ittifakından kopan Kürt oylarına göz yumamayız’ diyor. Bizi hiçbir şekilde çalıştırmak istemiyorlar. Seçim çalışmalarımıza engel olacaklar. Muhtemelen 1 Kasım seçim çalışmalarından daha kötü şartlarda çalışma yürütmek durumunda kalacağız. Ama olsun, biz HDP olarak seçimlere her zaman hazırız. Kürdistan’ın milletvekilleri olarak hep halkımızın içindeyiz. Hep alanlarda, ev ve esnaf ziyaretlerindeyiz. Bizim çalışmalarımız zaten var. Seçimlere iki ay kalmış olan bu zaman diliminde var olan çalışmalarımızı daha da yoğunlaştırarak 7 Haziran’daki oy oranlarının üstüne çıkmaya çalışacağız. Öyle inanıyorum ki MHP-AKP faşist ittifakına hiçbir onurlu Kürt oy vermeyecektir.”

‘ONUN SİYASİ CANINA SON VERECEĞİZ’

AKP’nin Efrîn savaşına girerek milliyetçi oyları toplayabileceğini düşündüğünü söyleyen Pir, sonucun istedikleri oranda olmadığını vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu: “Efrîn’de herhangi bir başarı yoktu. Küçük bir kasabayı işgal edip orada hırsızlık yaptılar. ÖSO katillerini oraya soktular. Tüm bunlar artık bizim açıklamalarımız veya gösterdiğimiz tepkilerden bağımsız olarak Türkiye halklarının oradaki gerçekleri gördükleri anlamına geliyor ki istedikleri gibi bir seçim yatırımı olmadı. Kandil’e de iki kilometre ilerleyip, bir bayrak asarak, orayı işgal ettik havası yaratarak seçim yatırımı yapmak istiyordu ama Efrîn bunu başaramayınca vazgeçti ve apar topar erken seçime odaklandı. Ama AKP’nin gidişinin ekonomik bunalımla ilgili olacağı kadar Kürtlerin mücadeleleriyle de ilgili vardır. Kürtlerin mücadelelerini es geçmemek lazım. Onların kaderi bizim elimizde. Selahattin Başkan’ın da dediği gibi ‘Bir mühürlük canı var’. O bir mühürle biz onun siyasi canına son vereceğiz.”

İTTİFAK TARTIŞMALARI

Seçim ittifakları tartışmalarına ve seçimlerde alacakları pozisyonlara da değinen HDP Amed Milletvekili Ziya Pir, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Her şeyden önce seçimleri ikiye ayırmak lazım. Aynı günde olsa bile bir cumhurbaşkanlığı bir de milletvekilleri seçimi var. HDP’nin milletvekili seçiminde herhangi bir ittifaka ihtiyacımız yok. Baraj sorunu olanlar düşünsün. Biz zaten sivil toplum örgütleri ve diğer demokrasi güçlerinden bir araya gelen ittifaklar partisiyiz. Başka bir parti ile ittifak yapma sorunumuz yok. İttifakları MHP gibi baraj sorunu olan partiler yapar. AKP’de yüzde 50’yi bulamayacağı için ittifaka ihtiyacı var. Cumhurbaşkanlığı seçimi için ise biz kendi adayımızı birinci turda öyle görünüyor ki çıkaracağız. Önümüzdeki hafta içinde de adayımızı belirlemiş olacağız.”

Silvan belediyesi adayları: Halk ile birlikte kararlar alacağız

ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR) HDP Silvan ilçe belediyesi adayları Naşide Toprak ve Abbas Hilmi Azizoğlu, nasıl bir belediyecilik anlay...