ALİ KOÇER / AMED (DİYARBAKIR)
677 sayılı KHK ile kapatılan Gündem Çocuk Derneği’nin
kurucularından Mehmet Onur Yılmaz, devlet mahkemelerinin dolaylı olarak gebe
çocuklar olayına ortak olduğunu söyleyerek, “Devlet cinsel istismar olaylarına
bir şekilde aracılık yapmış oluyor” dedi.
Türkiye toplumu, Hürriyet’in 17 Ocak 2018 tarihli ‘Utanç
Listesi’ manşetiyle İstanbul Küçükçekmece’deki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’ne 5 aylık süreçte gelen, 39’u Suriyeli olmak üzere 115
çocuğun hamile olduğunun saptandığı haberle büyük bir rezalete tanık olmuş
oldu. Olaya ilişkin tartışmalar ve sorunlu soruşturma süreci devam ederken Çocuk
Hakları alanında hatırı sayılır faaliyetler yürütmüş olan ve 677 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Gündem Çocuk Derneği’nin kurucularından
Mehmet Onur Yılmaz konuyu değerlendirdi.
‘Bu sorun yeni bir
sorun değil’
Türkiye’nin muhafazakârlaşmasından dolayı bu tür konuların
tartışılamaz hale geldiğini belirten Yılmaz, çocuklara cinsel istismar gibi
sorunların da böylesi krizler çıktığında ülke gündemine girdiğini söyledi. “Sorun
gündeme geldikten sonra da apar-topar bir sorumlu bulunsun, dava açılsın, ceza
kesilsin gibi bir çaba sergileniyor ve belirli bir süre geçtikten sonra sanki
sorun çözülmüş gibi toplumun gündeminden düşüyor” diyen Yılmaz, şunları
söyledi: “Hamile çocuklar sorunu Türkiye’nin
karşısına yeni çıkan bir gündem değil. Türkiye’de doğan çocukların yüzde
5.8’inin anneleri zaten çocuk. Bunu resmî kayıtlardan biliyoruz. Dolayısıyla bu
son gündemin ortaya çıkmasına insanların şaşırıyor olması da bizi şaşırtıyor.
Bu durum toplumda olağanlaştırılmış, çocuğun cinsel bir nesne olarak
arzulanabilir ve hamile bırakılabilir olduğunu kabul eden toplum, bu kriz ile
karşılaşınca sanki yepyeni bir şey görmüş gibi oluyorlar ama bu açıkçası bize
çok dürüst gelmiyor. Toplumun zaten kanıksadığı, bildiği, meşrulaştırdığı bir
sorun bu kez bir Sosyal Hizmet Uzmanı ve gazetecinin çabasıyla toplu halde
görünür kılındı. Tek fark bu”.
Zincirleme hak ihlali
Söz konusu vakada 13-14 yaşlarında olan çocukların varlığı
göz önüne alındığında bir çocuğun fiziksel, biyolojik ve psikolojik bağlamda
maruz kaldığı olumsuz etkilere de değinen Yılmaz, şunları vurguladı: “Bir çocuğun
o yaşlarda hamile kalıyor olması onun anne olacağı anlamına gelmez. Bunu hem
psikolojik hem sosyal açıdan kaldırabileceği, doğması beklenen çocuğunda
ihtiyaçlarını karşılayabileceği ve bir yandan da kendisinin sağlıklı bir
şekilde yaşamını sürdürebileceği anlamına gelmez. Kaldı ki bugün baktığımızda
gebe kalmanın kendisi bile bir sorun. Zira cinsel istismarın kanıtı demektir. Bu
çocuklar gebe kaldıklarında, sadece cinsel istismara maruz kalmış olmuyor. Aynı
zamanda eğitiminden geri kalmış oluyor. Sağlığı bozulmuş oluyor. Bunların
hepsine baktığımızda bir çocuğun kendini hem psikolojik hem de biyolojik
anlamda gerçekleştirebilmesinin önüne bir sürü engel koyulmuş oluyor. Dolayısıyla
annelik, bir çocuğun kaldırabileceği bir şey değil. Cinsel istismara maruz
kalarak gebe bırakılması zaten bir ihlal, anne olarak zorlanması ikinci bir
ihlal. Bu, çocuğun tüm hayatını mahveden ve geleceğini elinden alan zincirleme
bir hak ihlalinin de bir aşaması olmuş oluyor”.
Devletin denetiminde
cinsel istismar
Medeni Kanunun, bir istisna koşulu ortaya koyarak ‘erkek
veya kadının 17 yaşını doldurmadıkça evlenemez. Ancak hâkim olağanüstü durumlarda
ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek ve kadının evlenmesine
izin verebilir ve hatta olanak buldukça anne ve baba veya vasi dinlenir’ dediği
124. Maddesini hatırlatan Yılmaz, “Bu maddeyle hakimlere yetki verilmiş oluyor.
Ama hakimler bu yetkiyi önlerine gelen bütün evlenme taleplerini kabul eden
şekilde kullanıyorlar. Tabiri caizse Aile Mahkemeleri bir ‘kız isteme’
seremonisine dönüşüyor. Böylelikle kız çocuklarını erken evlendirmek isteyen
aileler bunu devlet eliyle yapmış oluyorlar. Bu meselede de mahkemelerin önüne
olağanüstü hal olarak sunulan tek şey çocukların gebe kalması oluyor. Çocuğun
zaten o yaşta gebe kalması suç. Mahkeme önüne gelen bu suçu yargılaması
gerekirken, mevcut suçu çocuğun evlenmesinin bir gerekçesi olarak kullanıyor. Dolayısıyla
çocuk bir suçun mağduru iken ikinci bir suçun daha mağduru olmuş oluyor devletin
mahkemesi tarafından. Aslına bakmış olursak, çocuğun cinsel istismarına devlet
bir şekilde aracılık yapmış oluyor” dedi.
‘Çocuklar satılıyor’
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin iç hukukun da üstünde olan bir
sözleşme olduğunu ve bu sözleşmeye bakılacak olunursa bir çocuğun evlenmeye
zorlanmaması gerektiğinin geçtiğini dile getiren Yılmaz, konuşmasına şöyle
devam etti: “Sözleşmede çocuğun erişkinliğe gelene kadar başta devletler
yükümlü olmak kaydıyla koruması şartı söz konusu. Çocuğun tecavüze uğradığı
açıkken, gebe kaldığı ortadayken onu anneliğe zorlayan bir sistem deyim uygunsa
çocuğun cinsel istismarına göz yuman ve ona ortak olan bir sisteme dönüşüyor. Ayrıca
bu çocuklar çoğu kez ekonomik çıkar gözetilerek ‘satılıyorlar’. Buna da zemini
yine mahkeme kararları sağlamış oluyor. Ve bunun adı aslında ‘insan ticaretidir’.
Bu gebeliklerin arkasında bir insan ticaretinin de döndüğünü söylemek mümkün. Bunun
da görmezden gelindiğini biliyoruz. Konunun salt bir gebelik bildirmeme suçu
olarak ele alındığının farkındayız”.
‘Çocuklar cinsel meta
değildir’
Konunun tek başına gebe çocuklar olarak ele alınmaması
gerektiğini savunan Yılmaz, konuşmasını şöyle bitirdi: “Çocuklar aslında cinsel
istismar sonucu gebe kaldıkları için odaklanılması gereken nokta çocukların
toplum tarafından cinsel bir nesne olarak arzulanması ve talep edilmesidir. Çocuk
evliliğinin Türkçesi budur. Toplumun önce bununla yüzleşmesi lazım. Çocuklar
cinsel meta değildir. Cinsel bir talep konusu olamazlar. 18 yaş altı çocukların
evliliğinin tamamen yasaklanması gerekiyor. Bu çocukların neler yaşadıklarını
ve nasıl korunmaları gerektiğini tartışmamız lazım”.